16 Ekim 2011 Pazar

Özge Mumcu: Ne işin var derin devletle, şarkıcı ol


Uğur Mumcu’nun kızı olarak büyümek elbette ağır bir misyon yüklemiş omuzlarına. “20'li yaşlarımda çok kısıtladım kendimi. Özel hayatıma ekstra ekstra özen gösterdim” diyor Özge Mumcu. Toplumsal Bellek Platformu üyeleriyle beraberken acılarının azaldığından söz ediyor, “Arat’la (Dink) konuşuyorum, mimarlığına devam et, diyorum. Kendime de, ne işin var derin devlet falan sen de şarkıcı ol, diyorum”.

Um:ag Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Koordinatörü Özge Mumcu, “babası” Uğur Mumcu öldürüldüğünde 11 yaşındaydı. Aradan 18 yıl geçti. Evleri her 24 Ocak’ta yeniden cenaze evine döndü, anma törenlerinde, mezarlıklarda, mahkemelerde büyüdü, başka acılara “akraba oldu”.

Özge Mumcu Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nü bitirdikten sonra SBF’de master yaptı. Şimdi ODTÜ’de doktora yapıyor. Özge Mumcu ile acıların her yıl yeniden tazelendiği 18 yılı, “Uğur Mumcu’nun kızı olmayı” ve “toplumsal bellek platformu”ndaki “akrabalıkları”nı konuştuk.

- Anma törenlerinde, mezarlıklarda, mahkeme salonlarında büyümek zor olmalı. Bu travmayı nasıl atlattınız?

- Dile kolay 18 yıl olmuş. Travmayı çok kolay atlatmamın nedeni olay yerini görmemiş olmam. O gün saldırı olduğunda ben evdeydim, sesi duydum, anladım ama çıkmadım. Bire bir yüzleşmedim. Ben arabaya hep babamla beraber binerdim. Annem kapıyı kilitler arkadan gelirdi. O gün Prof. Dr. Kazım Ateş bağırsak operasyonu geçirmişti, ona gidiyorduk. Ben, gelmek istemiyorum, dedim. Babam kabul etmedi ama ısrarcı oldum, annemi ikna ettim. Ağabeyim de Bulutsuzluk Özlemi konserindeydi. Ben sesi duyunca anladım, hemen gözümün önüne geldi, o sırada çok öldürülen vardı. Bir şeyler olacağını biliyorduk. Bir keresinde okuldan geldim, kapı açılmayınca “acaba silahlı saldırı mı oldu” diye düşündüğümü anımsıyorum. Sonra, ben babamı morgda görmek istedim. Annem izin vermedi. Babam Almanya’dan çok severek aldığı bir elbise getirmişti, cenazede bunu giyeceğim, diye tutturmuştum mesela. Annem hem bizi hem de olayı çok iyi bir şekilde idare etti.

- Her gün evden çıkıp öldürülmüş babanın adını taşıyan parka bakmak, onun adını taşıyan sokakta- caddede yürümek nasıl bir duygu?

- Çok zor, acın hep taze, bir türlü geride bırakamıyorsun. Bilmeden davranış kalıpları edinmek gibi. 12 yaşında içşselleştirdiğim bir şey. Hiç kimseye üzüntümü göstermeyeceğim, ağladığımı kimse görmesin derdim, hâlâ da öyleyimdir. Ben dışarıda hiç ağlamadım, gece yarısı herkes gider, yorganı üzerime çeker hıçkıra hıçkıra ağlardım. Babamın öldürüldüğü yer şimdi yemyeşil bir park. Hayatımın o kadar büyük bir parçası oldu ki, çok özel bir şey duymuyorum. Orayı terk etmek kötü olurdu, o evden ayrılmadık. 18 yıldır her 24 Ocak’ta bir cenaze evi kuruluyor. Hiç de normal bir durum değil. İtalyan ailesi gibiyiz, 3 teyzem geliyor. Her yıl ocağa geçer irmik helvası, sarma yaparlar, gelen siyasiler de yerler.

- Uğur Mumcu’nun kızı olmak bir tür misyon da yüklüyor herhalde, değil mi?

- Evet, çok misyon yükleyen bir şey. 20’li yaşlarımda çok kısıtladım kendimi. Yeni rahatladım. Özel hayatıma da ekstra ekstra ihtimam göstermem gerekti. Uğur Mumcu’nun oğlu, kızı şöyle davranmalı, diye bir beklenti var. Ama… Zaman zaman da artık karikatürleştirilen bir Uğur Mumcu çıktı karşımıza. 3-4 yıl önce vakfın web sitesine bir video koydum, babamın 1992 yılındaki Berlin konuşması. Youtube’a aktarmışlar. O konuşmada “Kürtlere kültürel hakları verilmelidir” diyor. Sonra mesajlar dolaşmaya başladı “Uğur Mumcu’nun sesine montaj yapmışlar” diye. Babam kültürel çeşitliliği sahiplenen, karşısındakini incitmeyen ama gerektiğinde belgeleriyle takır takır karşısındakinin canına okuyan bir adam. Uğur Mumcu’nun Atatürkçülüğü, büst- heykel Atatürkçülüğü değil. Sadece Kemalist yönünü vurguluyorlar, o sosyal demokrat, sosyalizmi benimsemiş biriydi.

- “Uğur Mumcu demokrasi şehidi değil” vb. yazıları okuyunca ne hissediyorsun?

- Genç nesiller Emre Aköz’den feyz alıyorlarsa öyle bilsinler. Emre Aköz’ün life style yazarlığıyla yapamayacağını, babam yıllarını vererek yaptı. Herhalde Erdoğan’ın yanında viski içerek demokrat olunmuyor. Mehmet Altan konusunda da söyleyeceğim şu: 18 yıl geçti, adam öldürülmüş, hâlâ neyle savaşıyorsun? Babam yaşamında da hem Sovyet, hem MİT, hem de CİA ajanlığıyla suçlanan yegâne kişiydi. Sayın Altan madem bildiğini savunuyor o zaman suçlamalarını “kanıt”larıyla ortaya koysun.

- Şimdi um:ag vakfındasın. Burada nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz?

- 13 yaşından beri vakıf realitesi var hayatımda. Vakfın profesyonel olarak gelişmesi gereken noktaları var. Anma hazırlamaktan yorulduğumu fark ettim. Artık gece düzenlememeye karar erdik. Işık Abi (Kansu) yıllar boyunca çok güzel metinler yazdı, belki 20. yılda yaparız ama 19. yılda bir gece olmayacak. Araştırmacı gazetecilik kurslarından 14 yılda 82 kişi mezun oldu, 29’u piyasada. Kaçı kadrolu, diye sorarsan zor soru... Yayınlarımız sürüyor, çocuk kitapları yayımlıyoruz. Vakfın haber sitesini yapmak istiyoruz. Önce www.umag.org.tr’de “Fikri Takip” diye bir köşeden başlayacağız. l

6 Şubat 2011'de Cumhuriyet Pazar ekinde yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder