Selvi Kılıçdaroğlu, evinin önünde bekleyen gazetecilere, uzatılan mikrofonlara alışmış. Eski tedirginliği yok. Evlenince yarım bırakmak zorunda olmasa, o da şimdi bir gazeteciydi. Asıl adı Selvi, ancak herkes onu Sevim olarak tanıyor. Bunun nedenini, ilk çocukları Devrim Fırat'ı kaybetmelerini, daha önce eşiyle farklı partilere oy verdiğini, Kemal Kılıçdaroğlu'na yakıştırılan Gandhi benzetmesine bakışını, 'kaset' skandallarına ve değişen CHP'ye yönelik gözlemlerini tüm açıklığıyla anlattı.
Cumhuriyet/Dergi - CHP eski genel başkanı Deniz Baykal’ın “kasedi” Kemal Kılıçdaroğlu kadar eşi Selvi Kılıçdaroğlu’nun hayatını da hızla değiştirdi. Artık evlerinin önünde gazeteciler bekliyor, eşiyle mitinglere gidip seçmenleri selamlıyor, gecekondu ziyaretlerine gidip CHP için oy istiyor. Selvi Kılıçdaroğlu ile yoğun programı arasında Ankara’daki evlerinde sohbet ettik. Doktora için Kore’ye giden oğulları Kerem tatil için geldiğinden sevinçliydi. Kerem oy da kullanabilecek. Kerem’i, evin önünde bekleyen gazetecilere çay ikram ederkenki görüntüleri nedeniyle kamuoyu bir ölçüde tanıyor, kızları Aslı ve Zeynep ise pek ortada görünmüyor. Selvi Kılıçdaroğlu, kaybettikleri ilk çocuğunun adının Devrim Fırat olduğunu anlatırken “İsimler dönemleri anlatıyor. Sonra klasik isim koyduk” diyor. Eşinin genel başkanlığından sonra kendisi kadar çocuklarının da hayatı zorlaşmış. “Çocuklarım dikkatli, babalarını kullanmaları falan söz konusu olmaz... Kendi hallerinde çocuklar” diyor.
Selvi Kılıçdaroğlu eşi gibi Fenarbahçeli. Eskiden “daha fanatik”miş, çocuklarıysa Galatasaraylı. Bunca yıldır bir kez parlamentoya gitmiş, CHP Genel Merkezi’ne de sadece bir kez kadın toplantısı için gitmiş. Sohbetimizden sonra, gönüllülerle Kıbrıs köyüne giderek yurttaşlarla sohbet etti. Yanında koruması falan yoktu. “Ben öyle şeylerden hoşlanmam. Rahatsız olurum. Gündelik hayatımı normal sürdürmek istiyorum” diyor. Kamuoyu eşinin CHP’nin internet sitesindeki mal beyanında yer alan “pırlanta yüzüğü”nden haberdar. Sade giyinen bir kadın. Peki yüzük mü? “Şu anda nerede olduğunu bilmiyorum, zaten hayatım boyunca bir tek yüzüğüm oldu. Evlenirken pırlanta yüzük, demiştim o zamanlar öyleydi... Kemal de, param olduğu zaman alırım, demişti. Yıllar sonra aldı.”
- Önce adınızdan başlayalım. “Resmi” adınız “Selvi”, ama bir de “Sevim” var...
- Aslında annem babam Selvi koymuş. Ancak babamın yakın arkadaşının benim yaşlarımdaki kızı veya yeğeni ölüyor. Annemlere diyor ki; kızımıza Sevim desem sizi üzer mi... Şimdi anneme adımı sorsanız Selvi aklına gelmez, Sevim der. Yakınlarım hep Sevim der, ama resmi şeylerde Selvi’dir. Sevim’i daha çok kullanıyorum, Selvi denilince, ben bile şaşırıyorum. Ama siz istediğinizi kullanın, ikisi de benim.
- Eşiniz genel başkan olduktan sonra hayatınız değişti, evin önünde kameramanlar, gazeteciler, polisler... Bu sizi zorluyor mu?
- Özel hayatımız daha gözler önünde, basın, kameralar... Böyle şeylerle hiç ilginiz yokken kameralarla karşılaşmak, mikrofon uzatılması şaşırtıyor, ama yavaş yavaş alışıyoruz, ilk baştaki tedirginliğimiz yok. Aslında tedirginlik de değil... Ben gazetecileri çok severim. Muhabirler koşturuyor, asıl yükü çekiyorlar. Onları kırmak da istemiyorum...
- Gazetecilik öğrenimini evlenince yarım bırakmışsınız. Peşinizdeki gazetecileri izlerken “Onlardan biri olabilirdim” diye düşünür müsünüz?
- Tabii, pişmanlık duyuyorum, tamamlamak isterdim. Bir sene devam ettim, ama evlilik oldu, yarım kaldı.
- Sözünü sakınmayan biri olduğunuzu biliyoruz. Eşiniz hiç sizi uyarıyor mu “Şunları söyleme, bunları söyleme” diye?
- Hayır, hiç uyarısı olmadı. Tabii her istediğimi hemen söyleyemiyorum. Doğrusu, söyleyebilmektir ama tam olarak istediğim her şeyi bazen ifade edemiyorum açıkçası.
- Eşiniz genel başkan adayı olunca “Adaylığı beni coşkulu yapmıyor, siyasete girmesine sıcak bakmadık” demiştiniz. Alıştınız mı?
- Çocuklar da, ben de çok sıcak bakmadık. Ama kendisi ilgilenmek istiyordu. Bize düşen de saygı duymaktı.
- Sosyal demokrat liderlerin eşleri siyasete pek sıcak bakmıyor. Sevinç İnönü, Olcay Baykal...
- Türkiye’deki siyaset işte, hayatınız didikleniyor...
- Aktif siyaseti düşündünüz mü?
- Hiç düşünmedim. Ama hep ilgi duymuşumdur siyasete. Yetişme tarzınız, aile yapısı önemli duyarlı olmanızda. Kayıtsız kalamıyorsunuz.
- İlhan Cihaner’in ilk aşamada aday gösterilmemesinden rahatsız olduğunuzu ifade ettiniz. Kurultay ve adaylık süreçlerinde sizi arayan, yardım isteyen çok kişi oldu mu?
- İnanmayacaksınız belki ama ben de listeleri basında gördüm. Telefon edenlere, iletirim, diyorum. İlle şu olsun, diye bir şey olmaz tabii.
- Tanımadığınız insanlar sizi mi arıyor?
- Evet, özgeçmişlerini bırakıyorlar. İletirim, yapabileceğim tek şey bu, diyordum. Cihaner için zaten sonucu gördük. Telefonlar yağmaya başladı. İlk önce kızım aradı. Tabii ki o zaman, neden olmadı diye aramızda konuştuk.
- Toplumda CHP’ye yönelik algı değişiyor mu?
- Bir heyecan var insanlarda, o güzel. Yıllarca insanlar partilerine küstüler, haklı olarak tabii. Ama daha fazla çalışılması, insanlara gidilmesi lazım. Bu yeterli değil. İnsanların şikâyeti, seçimden seçime uğruyorlar, haklısınız, diyorum ben de. Haklıya haklı... Daha çok çalışmaları gerekiyor.
Kürtleri işe almasınlar bari...
- Kemal Bey’in “Dersimliyim, Aleviyim” dememesi iktidar tarafından eleştiri konusu oldu...
- Aslında herkes onun Dersimli, Alevi kimliğini biliyor. Bence onu kullanıyorlar. Başbakan’ın ikide bir bunu dile getirmesi ilginç. Maksadı iyi değil. O zaman herkes her konuşmasında çıksın, ben Sünniyim, desin ya da nereden geliyorsa onu söylesin. Buna cevap verilmez.
- Hiç eşinizle farklı partilere oy verdiğiniz oldu mu?
- AKP’den önceki dönemlerde oldu. Ama daha sağa değil tabii, daha solda partilere oy verdim.
- SSK genel müdürlüğü döneminde akrabalarınızı işe yerleştirdiği, ya da askerlikle ilgili vaatlerden oğlunuzun yararlanacağı haberleri ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
- Kemal emekliye ayrılalı neredeyse 10 yıl oldu SSK’den. Kalem kalem her şeyi inceliyorlar zaten. Gündüz soyadı benim kızlık soyadım. Ne kadar Gündüz soyadı varsa, akrabalarımız diye çıkarıyorlar. Tabii o dönemde giren akrabalarımız da olmuştur. Bir de, PKK’lıları, Alevileri, Kürtleri işe aldı, diyorlar. İnsanların alnında yazmıyor Alevi, Kürt, diye. Ben bazen diyorum ki, en iyisi bir önerge verin Meclis’e “Bu ülkede Alevileri, Kürtleri işe almak yasaktır” diye. Hepimiz rahatlayalım, bunu Kamer Bey’e söyleyeyim, o yapar diye düşündüm. Askerlikle ilgili öneri, benim oğlumu kapsamıyor zaten.
First Layd sıfatını sevmiyorum
- Kemal Bey’in referandumda oy kullanamaması çok eleştiri konusu oldu. Bu nasıl oldu?
- Ben bir gün önce öğrendim oy kullanamayacağını. O tür şeyleri aslında takip ederim. Eski yerinde Kâğıthane’de kullanacağını düşünüyordum. Ama orada özel bir gayret olduğunu düşünüyorum. İnsanlar ölüyor yıllarca seçmen kâğıdı geliyor. Gidip özellikle kasıtlı olarak yapıldı; ama bu demek değildir ki öbür tarafın da takip etmesi lazım.
- “First lady” diye bir kavram var. Hazır mısınız böyle bir sıfatı üstlenmeye?
Ben o sıfatlardan pek hoşlanmıyorum. Hiç de düşünmedim. Öyle bir şey olursa düşünürüz.
- Telefonlarınızın dinlendiğini düşünüyor musunuz?
Telefonlarımızın dinlendiğine inanıyorum, hatta sadece bizim değil çocuklarımızın da dinlendiğine inanıyorum. Ne yalan söyleyeyim, var öyle bir algı. Ama evimize bir şey konuldu mu onu bilemiyorum. Telefonlarımızın dinlendiği çok önceden genel başkan olmadan önce söylendi.
- Konuşurken özel bir dikkat içinde misiniz?
Yok yani, dinleyen dinlesin. Zaten her şeyimizi biliyorlardır. Telefonlarda argo falan konuşan biri değilim.
- Argo deyince; Kemal Bey’in bir miting konuşmasında yarım kalan sözleri “küfürbaz” diye suçlanmasına yol açtı...
İnsan birden bir konuşmasında takılıp kalır ya öyle oldu... Bunu söyleyenler de biliyor bence ama kullanıyorlar. Ben hiç küfrettiğini duymadım. Beceremez. Öyle yapıda bir insan değil. Küfreden biri değil, komik olur... Bazı insanlara gerçekten hiç yakışmaz ya... Öyle bir yapısı yok...
- Siz sakinliğinden yakınıyorsunuz? Gerçekten hiç mi kavga etmediniz?
36 yıldır evliyiz. Kavga değil de, tartışığımız oluyor ama karşınızdaki sesini çıkarmayıp oturunca büyümüyor. Öyle bağırıp çağırma huyu yoktur.
- Siz eşinizi eleştiriyor musunuz?
Bazı yerlerde söylüyorum. Bu seçim sürecinde özellikle Tayyip Erdoğan beyin hakkında konuşmasına cevap vermesini gereksiz buluyorum. Söylüyorum. Ben hiç cevap bile vermem bazı şeylere, değmez, diyorum.
- Sizin “şunlar aday olsun, şu olmasın” ya da “neden kadın sayısı az” gibi eleştirileriniz oldu mu?
- Hayır. Aman şu olsun, bu olsun, diye konuşmamız olmadı. Ben listenin hepsini çok benimsedim de değil tabi... Kadın sayısı ile ilgili dediğiniz doğru.
- Miting izlenimlerinizi anlatır mısınız? Diyarbakır mitingini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Diyarbakır’a özellikle gitmek istemiştim. Aslında güzeldi. Tabii şöyle; basında da gördük, kendimiz de gördük, çok fazla bir katılım yoktu. Tabii yıllarca o bölge çok fazla gidilip gelinmeyen bir yer, bu nedenle ben çok olumsuz görmedim. Çok güzeldi. Daha sık gidilmesinden yanayım. Tunceli’ye gitmedim. Mitingde yoktum, ama iki tane alırız diye düşünüyorum.
- “Yeni CHP” size ne anlam ifade ediyor?
- Temelde aslında çok fazla değişiklik olduğuna inanmıyorum. Bazı şeyler de değişiyor. Ülkenin şartları değişiyor, dünya değişiyor. Eğer bir parti Türkiye’nin partisiyim, diyorsa, amacınız iktidarsa onlara da gözlerinizi kapatamazsınız.
Aldatılmak hiçbir kadının hoşuna gitmez
Kemal zaten çok yemek yiyen biri değil. Seçim döneminde zamanında yemek yiyemiyor. Ona kalsa, pek acıkmıyor da. Bazen öyle oluyor ki, sabah ne yediyse akşama kadar onunla gidiyor. Evet, zayıfladı, ama demek ki bünye uyum sağladı. Genel durumu, performansı çok kötü değil. Az kaldı. Vitamin alıyor. Evde olduğu zaman ilgileniyoruz. Neyse ki hiç yemek seçmez.
- Zayıflayınca Gandhi’ye iyice benzedi. Bu “Gandhi Kemal” benzetmesini benimsediniz mi?
Hiç benimsemedim bu benzetmeyi. Nereden çıktı diye düşündüm. Basından bir arkadaş söylemişti herhalde.
- Kemal Bey sabahları sütlaç da yiyemiyor artık herhalde...
Sabahları sütlaç yerdi, yıllarca onu yaptık. Ama son senelerde bıktı herhalde, artık pek yemiyor.
- Komşularınız, arkadaşlarınız siyasetçi olarak eşinize iltifat ettiğinde ne hissediyorsunuz?
Allah Allah böyle miymiş, ben neden göremiyorum, diyorum...
- Önder Sav’ın aday gösterilmemesi CHP’de sarsıntı yarattı. Siz Önder Sav’ın eşiyle bir seçim çalışmasında bir araya geldiniz. Bu nasıl oldu?
Yenimahelle’de örgütten insanlar vardı, belediyeden vardı, toplu olarak bir yere gittik. Orada tanıdım, çok güzel oldu. Hiç bu konular gündeme gelmedi.
- Kemal Bey genel başkan adayı olduğunda size “Haberiniz var mıydı” diye sorulduğunda “Değil ben, Kemal de bilmiyordu” demiştiniz. Şimdi Baykal’ın kaset olayının CHP’de değişimi sağlamak için gerçekleştirildiğine dönük senaryolar var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben inanmıyorum. Aniden gelişen bir şey oldu. Hiç gündemde yokken Deniz Bey’in bu olayı, çok hızlı gelişti her şey, özellikle kotarılmış bir şey olduğuna inanmıyorum. Kalkıp eşimin genel başkan olacağı aklımızda da yoktu. Belki biraz şartlar, basındaki bu yazılar, ilgi o şekilde gelişti.
- Siz bir kadın ve siyasetçi eşi olarak bu kaset çıktığında ne hissettiniz?
Hoş değildi tabii bir kadın olarak düşünürseniz. Şimdi de kasetlerden geçilmiyor. Çok zor bir konu tabii. Bu kasetler, gizli kameralar falan hoş değil... Beyler evliyse, aldatma varsa o çok önemli. Şuna inanırım, kadın-erkek evli olabilir. Sonra duyguları değişebilir. Kadın veya erkek hiç fark etmez; ama dürüstçe söylenir. Herkes istediğiyle yaşayabilir ama aldatma fikri hiçbir kadının hoşuna gitmez herhalde. Bunun kullanılması ayrı, o başlı başına skandal mı denir, başka bir şey mi, ama savunulamaz...
- Darbecilerden hesap sorulması tartışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz? 12 Mart ve 12 Eylül’ü siz nasıl yaşadınız?
Yargılanma göstermelik. Yapmak isteseniz 8 senedir iktidardasınız, gerçekten samimiyseniz onu çok önceden başlatırsınız. Darbelerden şu anda iktidarda olanlar hiçbir zarar görmedi, onlar bu darbelerin ürünü. Onlara hiçbir şey olmadı, hatta sırtları sıvazlandı, 12 Eylül’den sonra. Bedel ödeyenler onlar olmadı. Tunceli’de ölen, işkence gören, cezaevine giren yakınlarımız oldu. Ağabeyim öğrenciyken 12 Mart döneminden sonra Hacettepe’de okuyordu. Bir yurt işgali olmuştu. Yargılandı, ceza aldı, 74 affından yararlandı.
6 Haziran 2011'de Cumhuriyet Pazar dergide yayımlandı.
Fotoğraf: Necati Savaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder