16 Ekim 2011 Pazar

Nergiz Savran Ovacık: Bir kadın gezgin






Nergiz Savran Ovacık için pek çok tanımlama cümlesi var; ODTÜ’lü, 68’li, feminist, savaş karşıtı, çevreci... Ve gezgin... Endüstri mühendisi olarak uzun ve aktif bir iş yaşamının ardından emekli olunca kendini tamamen yollara vurdu Savran Ovacık. Bugüne dek 45 ülkeye gitti. Son olarak da üç ay Bolivya, Peru, Şili, Arjantin’i tek başına gezdi. Hostellerde hiç tanımadığı insanlarla kaldı; zaman zaman Koreli, Meksikalı, Hollandalı, Arajantinli, Avusturalyalı yol arkadaşları oldu. Çölleri, kumulları, okyanusları, yüzen adaları, kanyonları, İnka tapınaklarını gezdi; sokaklarda dans etti, Buenos Aires’te beyaz başörtülü annelerle beraber slogan attı, geçtiğimiz yıl Nobel edebiyat ödülü alan Mario Vargas Llosa’nın konuşmasını dinledi. Gezi boyunca bir blog oluşturarak ( http://nergizovacik.blogspot.com) dostları için “canlı yayın” da yaptı.

- Yollara düşmenin temel nedeni ne?

Benim için seyahat etmek farklı kültürleri tanımak ve anlamak demek. Bu arada tabi ki oralarda özel turistik yerleri de geziyorum. Bence hayaller çok önemli. Benim de sırt çantamı alıp altı ay Latin Amerika’yı gezmek yıllardır hayalim olmuştu. Bir gün fark ettim ki bu hayalimi gereksiz bir şekilde erteliyorum. Bu fark edişte son zamanlarda kaybettiğim sevdiklerimin etkisi oldu. İspanyolca derslerimi tamamlamadan yola çıktım.


YOLDA OLMANIN BÜYÜSÜ...

- Ne zaman “turist” olmaktan “gezgin” olmaya geçtin?

1999’da fotoğraf evinin düzenlediği Özcan Yurdalan’nın rehberliğinde Sarı otobüsle beş haftalık İstanbul Nepal gezimden sonra... Ondan sonra küçük gruplarla kendi gezi programımızı yaparak gezmeye gayret ettim. Tek başıma yaptığım en uzun gezi bu son Latin Amerika gezimdi.

- “68’li, feminist, savaş karşıtı, çevreci” sıfatlarına bir de “gezgin”i ekledin. Bu sıfatları taşıyan bir kadın dünyayı gezerken -diğer turistlerden, gezginlerden farklı olarak- özellikle neleri algılıyor, nerelere takılıyor?

Sanırım gezdiğim yerlerde klasik müzeler ve binalardan çok orada bana anlamlı gelen insanlarla ilgilenmek ve zaman geçirmek daha önemli oluyor. Örneğin Buenos Aires’te vaktim sınırlı olmasına rağmen bizim Cumartesi Anneleri’nin ilham kaynağı olan beyaz başörtülü annelerin yani Plaza da Mayo annelerinin gösterisine gitmek ya da piknik davetine katılmak için kalma süreni uzatmak, Neruda’nın evini ziyaret etmek için yolunu değiştirmek, o bölgedeki kadınlara, sosyalistlere dair bilgileri edinmek... Tarih yazan Plaza de Mayo annelerini -artık onlara anneanne demek gerekiyor- görmek için programımı bir hafta uzattım. Annelerin “Dikkat dikkat kaybolanların idealleri hâlâ yaşıyor” diye sloganlarının meydana gelen diğer kişilerce “Meydanın anneleri halk sizi kucaklıyor” diye yanıtlanmasını dinlemek etkileyiciydi. Bazıları torunlarının kollarında yürüyorlar. Annelerle meydanın etrafında dönüp slogan atarken, bir sulu gözlü olarak bol bol ağladım.

- Bu seyahatte sana en çarpıcı, etkileyici gelen ne oldu?

Beni en fazla etkileyenlerden biri bu ülkelerdeki diktatörlerin hemen hepsinin cezalandırılıp yaşlarına bakılmadan hapise atılmış olmaları. İkincisi de İspanyollar 16. yüzyıldan itibaren Latin Amerika’yı işgal ettiklerinde, yerli halkı zorla hristiyan yapıp, şehir meydanlarına kocaman Kiliseler inşa ediyor, siyah İsa ve ana altara İnka ve Maya’ların pachamama dedikleri toprak anayı anımsatan Meryem heykelleri koysalarda aradan geçen yıllara rağmen halkın eski gelenek ve ritüellerini unutmayıp sürdürmesi. Yeni bir ofis açarken şahit olduğum seramoni, karnaval şenlikleri gibi La Paz’daki büyücüler çarşısı da bunun en güzel örneği.

- Yalnız bir kadın olarak seyahat etmek zor değil mi? Güney Amerika gezisinde seni ürküten, tedirgin eden şeyler oldu mu?

Bu kadar uzun bir geziyi ilk defa tek başıma yaptım. Benden önce iki kadın arkadaşımın –benden çok genç olsa da- benzer geziyi yapmış olmaları beni cesaretlendirdi. Açıkçası yolda tanıştığım arkadaşlarımın yaş ortalaması 25’i geçmedi ama çok iyi dostlar edindim. Pek çok hırsızlık olayı dinlediğimden geceleri çok tek başıma sokaklarda dolaşmamaya dikkat ettim. Bilgisayarımı ve fotoğraf makinemi korumaya çalıştım. Kaldığım hostellerde bavulumu devamlı kilitli tuttum. Yine de hırsızlıklar oldu. Peru’da belediye tarafında işletilen kaplıcaların kasasına eşyalarımı koydum, ama çantamdan 100 TL kadar çalındı. Yaygara yaptım tabii. Muhteşem İspanyolcamla belediyedeki yetkililere, polise durumu anlattım, bütün günüm yandı, ama sonuç sıfır. Ancak bu yolculukta epey bir şey kaybettiğimden artık böyle şeyler için canımı sıkmamayı öğrendim.

- Kentlerin turistlere gösterilen dışındaki yüzünü ne ölçüde görebiliyorsun, nüfuz edebiliyorsun?

Gezinin en eğlenceli, anlamlı yani bu zaten. Mesela pek çok İsrailli gençle tanışıp tartıştım. Gezginlerin kurduğu benim bildiğim iki gönüllü grup var. Couchserving ve hospitalityclup. Bu gruplara üye olursanız geziniz sırasında sizi misafir edecek kişiler bulabiliyorsunuz. Böylece o kültürü daha yakından tanıma imkânınız oluyor. Siz de imkânınız varsa evinizde gezginleri misafir ediyor, dayanışmaya katılıyorsunuz. Gezide zaman zaman bu sitelerden tanıştığım insanların evlerinde kaldım. Bu da çok keyifliydi. Kitaplarda olmayan lokal yerleri ziyaret etme, o insanların hayatlarını paylaşma, ülkenin durumu hakkında tartışma gibi olanaklarım oldu.

Gördüğün, gezdiğin “en” ilginç, etkileyici kentler nereler senin için? Buralarda etkileyici olan neydi?

“Kentler” demeyelim de “ülkeler” diyelim istersen. Yemen, Moğolistan ve Myanmar. Yemen kara çarşaflı kadınları, cembiyeli ve Kalaşnikoflu erkekleri, ortaçağdan kalma binaları ile Myanmar inanılmaz tapınakları ve değişik yaşam tarzlı halkıyla, Moğolistan ise uçsuz bucaksız bozkırları ve bu bozkırda yaz kış çadırlarda yaşayan halkıyla gerçekten çok ilginç ve bana göre görülmesi gereken yerler.

- Gezgin olmak için çok para gerekiyor mu?

Eğer fazla lüks merakın yoksa Türkiye’de harcayacağın miktarın biraz üzerinde bir para ile çok rahat gezebilirsin. Hele Bolivya, Vietnam gibi ülkelerde çok daha ucuza gezebilirsin.

- Nobelli Llosa’nın balkon konuşmasına da tanık olmuşsun.

Llosa Perulu bir yazar ve Peruluların övünç kaynağı. Ona Bizim Orhan Pamuk’a davrandığımız gibi davranmıyorlar. Llosa Arequipa’ya geldi diye bütün okullar tatil ediliyor. Bandoları ve flamalarıyla onu karşılayıp selamlıyorlar. Bütün yöneticiler ve halk onu sevinçle karşılıyor. Lima’da oturduğu sokağa adını veriyorlar.

- Sıradaki hayalin ne? Nerelere yol görünüyor?

Evet, bir hayalim daha var. Bir yelkenli alıp keyfini çıkarmak. Bunun için de amatör denizcilik sertifikamı aldım. Geriye bir atla üç nal kaldı yani...
---------------
26.06.2011 tarihinde Cumhuriyet Pazar dergide yayımlandı

1 yorum:

  1. Degerli blog yöneticisi sitenizdeki paylaşımlardan çok etkilendik dell laptop servisleri firmamız çalışmalarınızda başarılar diler.

    YanıtlaSil