30 Haziran 2014 Pazartesi

HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ


“Paketle yumuşama, pazarlık olmaz”

“Çözüm tasarısı devrim değil, kazanım”

‘Devrimleri hükümetler yapmaz, halk yapar’



ANKARA - HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ, Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili olarak “İkinci turda boykot da seçeneklerimiz içinde ama peşinen ilan edilmez” derken; adayların tavrını, söylemlerini dikkatle izleyeceklerini söyledi. Yüksekdağ, “İkinci turda Erdoğan’ı desteklemeyiz, diyebiliyor musunuz” sorusuna “Zaten sayın Erdoğan şu an seçenek dışı. Erdoğan’ın siyaset dili, tarzı ortada. Aslında, desteklememe fikrimizin daha belirgin olduğu bir seçenektir” yanıtını verdi.

HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ lise mezunu. Bazı dergilerde ve gazetelerde “siyasi gazetecilik” yapmış. Son dönemde, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Genel Başkanıydı. Yüksekdağ’la Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve çözüm paketi, “Gezi dersleri” “Türkiye partisi olamama” ve “sınıf değil, kimlik siyaseti” eleştirilerine yaklaşımı, Abdullah Öcalan'ın kongreye gönderdiği mesajdaki "TİP örneği" , kadın cinayetleri ve “annelerin bile 'çocuklarının dağa kaçırıldığını söyleyenler' ve 'Barış Anneleri' diye bölündüğü” bir Türkiye’ye bakışıyla ilgili olarak sohbet ettik.

İkinci turdaki tavır: Biz, kendimizi “3. yol” olarak tanımlıyorduk. Aslında 2. seçeneğiz. İhsanoğlu ve Erdoğan aynı sağ muhafazakar siyasi çizgiye dayanıyorlar, birbirlerinden çok farklı değiller. Sayın İhsanoğlu’nun Erdoğan’ın çizgisinden daha farklı şeyler söylemesi gerekir ki ikinci bir çizgiye geçsin, söylemlerini dikkatle izleyeğiz. MHP’nin de desteklediği bir aday olarak, çözüm tasarısı konusunda nasıl tavır alacak, bu bizim açımızdan önemli güncel parametrelerden biri. Sadece kardeşlik tanımlamaları yapmak Kürt sorunun çözümünde belirleyici bir nitelik taşımıyor. İkinci tura kalan adayların HDP’nin dayandığı bütün ezilen kesimlerin taleplerini görebilecek, gönlünü rahatlabilecek bir duruş sergilemesi gerekiyor, bizi anlaması gerekiyor. İki adayda da böyle bir profil, böyle bir vizyon henüz yok. İkinci turda boykot da seçeneklerimiz içinde ama bugünden ilan edilmez.

Paket devrim değil, kazanım: Bu paket bir kazanımdır, bir devrim değil. Devrimi hükümetler yapmaz, halklar yapar. AKP hükümeti tarafından paketlenip altın tepside sunulmuş bir lütuf değildir. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde bir rüşvet teklifi mi gibi algılar var. Abes tartışmalar bunlar. Bu konu, herhangi bir pazarlığın, yumuşamının, alışverişin konusu haline getirilimez. Belirleyici olan bundan sonra atılacak somut adımlardır. Demokratik özerklikten, ana dilde eğitime, hasta tutsakların bırakılmasına, demokratikleşmenin önündeki diğer engellerin kaldırılmasına dek atılması gereken bir dizi adım var.

Koalisyonlar değil, kitle partisi: Her platformda fermuar sistemi güvencesiyle tam eşitlik uygulanıyor, bir kadın, bir erkek. LGBTİ’ler için fermuar sistemi yok ama gayri resmi bir kotamız var, ezilen kesimlerin, inanç gruplarının temsiliyetini önemsiyoruz. HDP’yi siyasetlerin koalisyonu olmaktan çıkarıyoruz. İlk başta bir yandan siyasetlerin koalisyonu, diğer taraftan çok geniş bir mücadele alanının platformuydu.  Bugün de o koalisyon zeminini  korumaya çalışıyoruz, ama giderek HDP'yi bileşenlerden daha fazla bir kitle partisi yapmak istiyoruz.


Sınıf-kimlik mücadelesi: Kimlik mücadelesi, bugün Türkiye demokrasisindeki temel mücadele alanı. Türkiye demokrasisinin önündeki en temel engeller nedir, diye sorduğumuzda ilk çıkacak cevaplardan biri, kimliklerin, kültürlerin  tanınmaması sorunu. Şu an yoksulluk, emek-sermaye çelişkisine dayanan sorun elbette bakidir, ama bugün eğer insanlar Gezi isyanı başta olmak üzere kimlik için sokağa çıkmaya, isyan etmeye devam ediyorsa sınıfsal genellemeler durumu açıklamaz. Sadece sınıfsal nedenlerle ezilmek değil, kimliğinden dolayı çeşitli nedenlerde ezilen kesimler var. Sadece Kürtlerin kimlik sorunu yok ki, Türklerin de var. Alevi toplumu niçin Gezi hareketinde bu kadar öne çıktı? Alevi kimliğinin, faşizan bir baskı altında ezilmesi bir kimlik isyanı değil miydi? LGBTİ’lerin, kadınların isyanı çok kitleseldi. “Yaşam biçimine müdahele” dediğimiz nedir? Kendini ifade etme, özgürlük tarifidir.

Gezi dersleri: O süreç içindeki eksikliğimiz şuydu, bu harekete geç adapte olmaktı HDK bileşenleri olarak. Ama, HDK’yı oluşturan bileşenler, örneğin ben ESP Genel Başkanıyım, ilk gününden itaberen Gezi’deydik. “HDK” adıyla bileşik yapısıyla Gezi’ye müdahele etmekte geç kaldık, ama bileşenler olarak o hareketin her yerinde vardık. Ayrıştırmaya dönük bir dil kullanılıyor. HDP niye yoktu, denmiyor, Kürtler niye yoktu, deniyor. Kürtler kim? Biz ‘Kürtler’ denilenin ta kendisiyiz.

TİP örneği: TİP o dönemde bir koalisyonun ürünüdür. Sol birikimin, emek birikimimin koalisyonunu, biraraya gelişini tarif eder, o dönemdeki devrimci gelişmelerdendir. İlk kadın genel başkan olarak Behice Boran’ı saygıyla anıyoruz. İşçilerin, emekçilerin demokratik, sosyalist sol koalisyonun oluşturması bakımından çok çarpıcı bir örnektir. Dönüm noktalarındandır, bir çentiktir. İkinci güçlü çentik de HDP’dir.

Kadın cinayetleri: İktidarın muhafazakarlığı, erkek egemen ideolojiye saplanıp kalmış olması kadına yönelik şiddeti, linci kışkırtıyor. Erkek egemen ideolojinin bütün agressif yanları hükumetin ve Başbakan'ın diline sirayet etmiş. Kadın cinayetleri, sadece Kürt coğrafyasında yaşanan bir durum değil, ülkenin her yanında yaygın. Tersine, Kürt coğrafyasında yaşayan kadınlar Kürt siyasetinin yarattığı hakemlik, müdaheleci siyasetle kendilerini düne göre çok daha güvencede hissediyor. Orada şiddete uğrayan bir kadın gider belediyeye şikayette bulunur, hızlı ve doğrudan bir yaptırım vardır. Batı’da kadınlar şiddete uğrayınca karakola gider, polis tarafından , git eşinle barış, diye geri gönderilir, öldürülür. Orada yerel yönetim, parti müdahele eder. Somut yaptırımlar var. Eşinin maaşına el konuluyor kadına veriliyor, çok eşlilik kabul edilmiyor, çok eşli birisi parti mekanizmalarında yer alamıyor, şiddet uygulayan erkeklere dönük çeşitli yaptırımlar var.

Annelerin bölünmesi: Kadınları bölen erkek egemen siyasetin elidir, biz kadınları birleştiren bir el olacağız. Çocukları dağa giden annelerle, çocukları askere giden anneler, birbirleriyle karşı karşıya gelen/getirilen annelerin barış ve çözüm için birlikte olması gerektiğini anlatacağız.

İktidar-cemaat kavgası: Hepsi gitsin. Türkiye’nin taşımak zorunda olmadığı yüklerdir. İktidar-cemaat kavgasında her iki kanat da kendi siyasi ikbalinin peşine düşmüş vaziyette. Şimdi, yolsuzlukları da unutturmaya çalışıyorlar.
--------------------
Cumhuriyet  gazetesinde  29 Haziran 2014 günü kısaltılarak yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder