“Gökyüzünü,
ayı parmaklıksız görmek çok güzel”
HDP
Şırnak Milletvekili Selma
Irmak,
43 yaşında. Hayatının 8 yılını cezaevlerinde geçirmiş. Konya
Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde anaokulu öğretmenliği
bölümünde 2. sınıf öğrencisiyken ilk kez hapse düşmüş ve
üç yıl yatmış. Sonra, 2009 yılında bu kez KCK davasından
içeri girmiş.
“Diyarbakır
Cezaevi”nden Özgür Gündem gazetesine yazılar yazmış.
“Kadınsın sen evde kal”, “Nefertiti yaşamlar”, “İğne
Deliğinden Atlar Geçirmek”, “Gezi Direnişi ve KCK davası”
v.s. diye...
Babasını
cezaevindeyken yitirmiş. İzinli çıkmış, ancak Derik’teki
cenaze törenine katılmasına izin verilmemişti. Selma Irmak,
cezaevinde en çok annesiyle sohbet etmeyi özlemiş, sonra gökyüzünü
ve toprağı. Çıktıktan sonra bir gün yolda giderken arabayı
durdurmuş, kıyıda bir yerde toprağa basmış. Selma Irmak’la
TBMM’de AVM’ye benzeyen yeni binadaki “havalandırmaya” bakan
odasında sohbet ettik. Duvarları gösterirken “5 yıl boyunca
duvarlara baktım, haksızlık bu bana..”
diyor.
Selma Irmak’ın
sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Uzun
hapislik yıllarının bedellerinden biri de eğitim hayatınız oldu
herhalde...Okul bitmedi, siyasetçi oldunuz...
Evet, çıktıktan
sonra okula devam etmedim. Politikacı olmayı tercih ettim. Aslında
derslerim iyiydi, beni severlerdi, haber yolladılar, gelsin diye.
Ama o zaman bir kırılma yaşıyorsunuz. Nedensiz alınıyor ve
cezalandırılıyorsunuz. Öte yandan yaftalanmıştım. Konya,
yabancı değildi, çocukluğum orada geçti, ailem oradaydı. Sonra,
Mardin Kızıltepe’ye döndüler. Ama okul faşist , sağ
görüşlülerin çok olduğu bir üniversiteydi. Sol ve yurtsever
görüşlü öğrenciler sürekli dayak yiyorduk. Dayak olayından
sonra da, polis bizleri gözaltına alıyordu.
Özgürlük
sizin için ne anlama geliyor?
Halen özgür
hissetmiyorum. Çünkü çıktığım andaki duygum şuydu, geride
bir çok insan bıraktım ve çıktım. Kapıyı onların üstüne
kapattım çıktım gibi. Mutluluk suçluluk getiriyor. Gökyüzünü,
penceresiz, parmaklıksız görmek, ayı parmaklıksız görmek,
güneşin doğuşunu ve batışı görmek çok güzel bir duygu. Ama
benim arkamda birileri var ve onlar görmemeye devam ediyor, o
burukluk yaratıyor. Özgürlük çok insani, çok kadınca bir şey.
Ben aslında orada da kendimi çok tutsak hissetmedim.
Havalandırmamızda sarmaşıklarımız vardı, bitkileri, meyve
kabukları çürüterek, çay ekleyip yaptğımız toprak vardı,
orada çiçekler açtı, ben oturmuş kitap okuyordum bir gün, bir
arı geldi, oradaki bütün çiçeklere dokundu, hepsini öptü
geçti. O zaman dedim ki , işte özgürlük bu. Arı bir yaşam
alanı buldu ve buradan bir yaşam parçası aldı götürdü.
Seçim
kampanyası nasıl geçti? Seçildiğinizde “içeride” kutlama
oldu mu?
Seçim
organizasyonunuzun tümünü koğuş arkadaşlarınız yapıyor,
sonra basından takip ediyorsunuz. “Selma Irmak seçim bürosu
açıldı” haberlerini televizyondan izliyorsunuz! Silopili
annelerin önünde benim posterlerim, çok duygulandım. Beni
tanımıyorlar, bilmiyorlar, ama kucaklıyorlar posterimi. Halk çok
güçlü bir mesaj verdi. Sizin terörist dediğiniz şeylere biz
itibar etmiyoruz, kendi vekilimizi seçiyoruz. Operasyonların haksız
ve hukuksuz olduğu ve vicdanlarda beraat ettiğimizin en açık
göstergesi seçilmemiz.
Tutuklu
bazı milletvekilleri bırakıldı, siz sona kaldınız...O günler
nasıl geçti?
Arkadaşlar
üç sefer benim için bisküvilerden pasta yaptılar, şarkılar,
skeçler, eğlence. Ama sonra, artık pasta masta yapmıyoruz,
çıkacağın yok, dediler, giysilerimi dağıttım arkadaşlara,
tahliye yok, diye. Mustafa
Balbay tahliye
olduğunda bizim koğuşta da neşeli anlar yaşandı. Bir umuttu
tabi, sonra burukluk yaşandı. Özellikle aileler üzerinde etki
yaratıyor. 6 kardeşiz. Ben en büyük kızım, Anadolu'da ana-kız
derler benim gibi çocuklara. Annemin benim desteğime çok ihtiyacı
vardı, cezaevinden çıkacağım umudu onu ayakta tutuyordu. Ama o
hale geldi, artık inanamıyordu, ben tahliye olunca, söylemişler,
inanmamış. Umut yükseliyor, sönüyor...
MHP'li
Engin Alan, “BDP’liler yararlanacaksa ben 100 yıl içeride
kalayım” diyor. Siz, cezaevindeyken onunla da bir “duygudaşlık”
içinde hissettiniz mi kendinizi?
Duygudaşlık
demek bu konuda biraz daha zordur ama şunu söyleyeyim. Avrupa
Parlamentosu’ndan bir grup parlamenter gelmişti, sol partilerden.
Partimizde şu tartışmayı yürüttük; acaba biz sağ, milliyetçi
bir partinin milletvekilini de ziyaret edelim mi etmeyelim mi siz ne
dersiniz, diye sordular. Ben de dedim ki; hak ve hukuk herkes
içindir, görüşlerimiz birbirine çok zıt olabilir, dışarda
kıyasıya bir mücadele ediyor olabiliriz ama şu an koşullar benim
için de Engin Alan için de aynıdır. Ben kendim için ne
istiyorsam onun için de istiyorum. Engin Alan’ın söylemi daha
öfkeli , iyi olmayan bir tutum. Onun meşrebine bırakıyroum. Ancak
onu da seçen insanlar var, onun da bırakılması gerekir.
Cezaevinde kalması hukuksuzluktur.
Size
ilk geçmiş olsun diyenlerden biri Mustafa Balbay’dı.
MHP’lilerden “geçmiş olsun” diyen oldu mu?
Balbay ilk gelen
vekillerden biriydi, sohbet ettik. Cezaevinden çıktıktan sonraki
demeçlerini de dinlemiştik. Haberal gelmedi. MHP’den kimse
“geçmiş olsun” demedi. Kuliste bir MHP milletvekili geldi, ne
kadar kaldınız, falan dedi. Bu, utangaç bir “geçmiş olsun”
herhalde...
Meclis’i
nasıl buldunuz? İlk izlenimleriniz neler?
Doğrusu meclisi
çok soğuk buldum. Kendinizi farklı, yabancı hissediyorsunuz, çok
sıcak bir ortam değil. O mekan sanki insanları değiştiriyor.
Uzlaşı, tartışma ve müzakereden uzak bir ortam gibi geldi bana.
Bir sürü kamera var, göz var...İzlendiğini, gözlendiğini
bilmek insanı geriyor.
Kadın
bir Cumhurbaşkanı istekleri dile getiriliyor. Biyolojik kadınlık
yeterli mi?
Biz
“kadın
veya kadın zihniyetinde olan bir erkek” diyoruz. Ben feminist
görüşleri de olan biriyim. Sadece biyolojik anlamda kadın olmak
yetmez, önemli olan zihniyettir. Bu sistemi kadını da erkeği de
kirletiyor. Kadın da iktidara bulaştığında kirleniyor.
Mecliste
diğer kadın milletvekilleriyle ortak bir şeyler yapma şansı var
mı?
Biz
açığız. Kadın bakışı açımız çok sağlam, pozitif. Çok
istiyoruz birlikte bir şeyler yapmayı, ancak ne yazık ki aynı
karşılığı alamıyoruz. AKP’li Fatma
Kotan şiddete
maruz kaldığında “Kadına şiddet meclise kadar yükseldi!..”
diye
yazı yazdım cezaevinden. Benim nezdimde şiddet mağduru bir
kadındır, yanında olmak görevimdi. Çıktıktan sonra gelip bir
“geçmiş olsun” demesini beklerdim...Hiç görmedim.
Çözüm
konusunda AKP’den halâ umutlu musunuz?
AKP’den
değil aslında, sistemle devletle olan görüşmeler var. AKP’den
önceki hükümetlerin bu konudaki tutumları hep daha ketum ve daha
şidddet yanlısıydı. AKP şiddetten yana değildir, anlamında
söylemiyorum ama çözüm ve müzakereye en azından giriş yapan
AKP’dir. Belki bu umut yaratıyor. Ak Parti’den beklentimiz de
yok, biz kendimiz yaratacağız umudu. Umudu tüketmek çok lüks, o
lüksümüz yok. Kürt sorunu artık bellli bir noktada, artık çözüm
üretilebilir. Şiddet artık bu saatten sonra gereksiz, can acıtan
bir noktadadır. Öncesi gerekli miydi diye söylemiyorum ama artık
çözüm yoluna girdik. Bu kayıplar artık daha fazla can yakıyor.
Bunlara
“barış
şehitleri” de diyebiliriz. Barış sürecinin ölmemesi gereken
insanları, diyebiliriz.
-------------
Cumhuriyet Gazetesi Pazar ekinde 15 Haziran 2014 tarihinde yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder