16 Haziran 2014 Pazartesi

HDP Şırnak Milletvekili Selma Irmak, 43 yaşında...Hayatının 8 yılı cezaevinde geçmiş...



Gökyüzünü, ayı parmaklıksız görmek çok güzel”

HDP Şırnak Milletvekili Selma Irmak, 43 yaşında. Hayatının 8 yılını cezaevlerinde geçirmiş. Konya Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde anaokulu öğretmenliği bölümünde 2. sınıf öğrencisiyken ilk kez hapse düşmüş ve üç yıl yatmış. Sonra, 2009 yılında bu kez KCK davasından içeri girmiş. “Diyarbakır Cezaevi”nden Özgür Gündem gazetesine yazılar yazmış. “Kadınsın sen evde kal”, “Nefertiti yaşamlar”, “İğne Deliğinden Atlar Geçirmek”, “Gezi Direnişi ve KCK davası” v.s. diye...
Babasını cezaevindeyken yitirmiş. İzinli çıkmış, ancak Derik’teki cenaze törenine katılmasına izin verilmemişti. Selma Irmak, cezaevinde en çok annesiyle sohbet etmeyi özlemiş, sonra gökyüzünü ve toprağı. Çıktıktan sonra bir gün yolda giderken arabayı durdurmuş, kıyıda bir yerde toprağa basmış. Selma Irmak’la TBMM’de AVM’ye benzeyen yeni binadaki “havalandırmaya” bakan odasında sohbet ettik. Duvarları gösterirken “5 yıl boyunca duvarlara baktım, haksızlık bu bana..” diyor.
Selma Irmak’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Uzun hapislik yıllarının bedellerinden biri de eğitim hayatınız oldu herhalde...Okul bitmedi, siyasetçi oldunuz...
Evet, çıktıktan sonra okula devam etmedim. Politikacı olmayı tercih ettim. Aslında derslerim iyiydi, beni severlerdi, haber yolladılar, gelsin diye. Ama o zaman bir kırılma yaşıyorsunuz. Nedensiz alınıyor ve cezalandırılıyorsunuz. Öte yandan yaftalanmıştım. Konya, yabancı değildi, çocukluğum orada geçti, ailem oradaydı. Sonra, Mardin Kızıltepe’ye döndüler. Ama okul faşist , sağ görüşlülerin çok olduğu bir üniversiteydi. Sol ve yurtsever görüşlü öğrenciler sürekli dayak yiyorduk. Dayak olayından sonra da, polis bizleri gözaltına alıyordu.
Özgürlük sizin için ne anlama geliyor?
Halen özgür hissetmiyorum. Çünkü çıktığım andaki duygum şuydu, geride bir çok insan bıraktım ve çıktım. Kapıyı onların üstüne kapattım çıktım gibi. Mutluluk suçluluk getiriyor. Gökyüzünü, penceresiz, parmaklıksız görmek, ayı parmaklıksız görmek, güneşin doğuşunu ve batışı görmek çok güzel bir duygu. Ama benim arkamda birileri var ve onlar görmemeye devam ediyor, o burukluk yaratıyor. Özgürlük çok insani, çok kadınca bir şey. Ben aslında orada da kendimi çok tutsak hissetmedim. Havalandırmamızda sarmaşıklarımız vardı, bitkileri, meyve kabukları çürüterek, çay ekleyip yaptğımız toprak vardı, orada çiçekler açtı, ben oturmuş kitap okuyordum bir gün, bir arı geldi, oradaki bütün çiçeklere dokundu, hepsini öptü geçti. O zaman dedim ki , işte özgürlük bu. Arı bir yaşam alanı buldu ve buradan bir yaşam parçası aldı götürdü.
Seçim kampanyası nasıl geçti? Seçildiğinizde “içeride” kutlama oldu mu?
Seçim organizasyonunuzun tümünü koğuş arkadaşlarınız yapıyor, sonra basından takip ediyorsunuz. “Selma Irmak seçim bürosu açıldı” haberlerini televizyondan izliyorsunuz! Silopili annelerin önünde benim posterlerim, çok duygulandım. Beni tanımıyorlar, bilmiyorlar, ama kucaklıyorlar posterimi. Halk çok güçlü bir mesaj verdi. Sizin terörist dediğiniz şeylere biz itibar etmiyoruz, kendi vekilimizi seçiyoruz. Operasyonların haksız ve hukuksuz olduğu ve vicdanlarda beraat ettiğimizin en açık göstergesi seçilmemiz.
Tutuklu bazı milletvekilleri bırakıldı, siz sona kaldınız...O günler nasıl geçti?
Arkadaşlar üç sefer benim için bisküvilerden pasta yaptılar, şarkılar, skeçler, eğlence. Ama sonra, artık pasta masta yapmıyoruz, çıkacağın yok, dediler, giysilerimi dağıttım arkadaşlara, tahliye yok, diye. Mustafa Balbay tahliye olduğunda bizim koğuşta da neşeli anlar yaşandı. Bir umuttu tabi, sonra burukluk yaşandı. Özellikle aileler üzerinde etki yaratıyor. 6 kardeşiz. Ben en büyük kızım, Anadolu'da ana-kız derler benim gibi çocuklara. Annemin benim desteğime çok ihtiyacı vardı, cezaevinden çıkacağım umudu onu ayakta tutuyordu. Ama o hale geldi, artık inanamıyordu, ben tahliye olunca, söylemişler, inanmamış. Umut yükseliyor, sönüyor...
MHP'li Engin Alan, “BDP’liler yararlanacaksa ben 100 yıl içeride kalayım” diyor. Siz, cezaevindeyken onunla da bir “duygudaşlık” içinde hissettiniz mi kendinizi?
Duygudaşlık demek bu konuda biraz daha zordur ama şunu söyleyeyim. Avrupa Parlamentosu’ndan bir grup parlamenter gelmişti, sol partilerden. Partimizde şu tartışmayı yürüttük; acaba biz sağ, milliyetçi bir partinin milletvekilini de ziyaret edelim mi etmeyelim mi siz ne dersiniz, diye sordular. Ben de dedim ki; hak ve hukuk herkes içindir, görüşlerimiz birbirine çok zıt olabilir, dışarda kıyasıya bir mücadele ediyor olabiliriz ama şu an koşullar benim için de Engin Alan için de aynıdır. Ben kendim için ne istiyorsam onun için de istiyorum. Engin Alan’ın söylemi daha öfkeli , iyi olmayan bir tutum. Onun meşrebine bırakıyroum. Ancak onu da seçen insanlar var, onun da bırakılması gerekir. Cezaevinde kalması hukuksuzluktur.
Size ilk geçmiş olsun diyenlerden biri Mustafa Balbay’dı. MHP’lilerden “geçmiş olsun” diyen oldu mu?
Balbay ilk gelen vekillerden biriydi, sohbet ettik. Cezaevinden çıktıktan sonraki demeçlerini de dinlemiştik. Haberal gelmedi. MHP’den kimse “geçmiş olsun” demedi. Kuliste bir MHP milletvekili geldi, ne kadar kaldınız, falan dedi. Bu, utangaç bir “geçmiş olsun” herhalde...
Meclis’i nasıl buldunuz? İlk izlenimleriniz neler?
Doğrusu meclisi çok soğuk buldum. Kendinizi farklı, yabancı hissediyorsunuz, çok sıcak bir ortam değil. O mekan sanki insanları değiştiriyor. Uzlaşı, tartışma ve müzakereden uzak bir ortam gibi geldi bana. Bir sürü kamera var, göz var...İzlendiğini, gözlendiğini bilmek insanı geriyor.
Kadın bir Cumhurbaşkanı istekleri dile getiriliyor. Biyolojik kadınlık yeterli mi?
Biz “kadın veya kadın zihniyetinde olan bir erkek” diyoruz. Ben feminist görüşleri de olan biriyim. Sadece biyolojik anlamda kadın olmak yetmez, önemli olan zihniyettir. Bu sistemi kadını da erkeği de kirletiyor. Kadın da iktidara bulaştığında kirleniyor.
Mecliste diğer kadın milletvekilleriyle ortak bir şeyler yapma şansı var mı?
Biz açığız. Kadın bakışı açımız çok sağlam, pozitif. Çok istiyoruz birlikte bir şeyler yapmayı, ancak ne yazık ki aynı karşılığı alamıyoruz. AKP’li Fatma Kotan şiddete maruz kaldığında “Kadına şiddet meclise kadar yükseldi!..” diye yazı yazdım cezaevinden. Benim nezdimde şiddet mağduru bir kadındır, yanında olmak görevimdi. Çıktıktan sonra gelip bir “geçmiş olsun” demesini beklerdim...Hiç görmedim.
Çözüm konusunda AKP’den halâ umutlu musunuz?
AKP’den değil aslında, sistemle devletle olan görüşmeler var. AKP’den önceki hükümetlerin bu konudaki tutumları hep daha ketum ve daha şidddet yanlısıydı. AKP şiddetten yana değildir, anlamında söylemiyorum ama çözüm ve müzakereye en azından giriş yapan AKP’dir. Belki bu umut yaratıyor. Ak Parti’den beklentimiz de yok, biz kendimiz yaratacağız umudu. Umudu tüketmek çok lüks, o lüksümüz yok. Kürt sorunu artık bellli bir noktada, artık çözüm üretilebilir. Şiddet artık bu saatten sonra gereksiz, can acıtan bir noktadadır. Öncesi gerekli miydi diye söylemiyorum ama artık çözüm yoluna girdik. Bu kayıplar artık daha fazla can yakıyor. Bunlara “barış şehitleri” de diyebiliriz. Barış sürecinin ölmemesi gereken insanları, diyebiliriz.

-------------
Cumhuriyet Gazetesi Pazar  ekinde 15 Haziran 2014 tarihinde yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder