İlk
kitap Devrimci Yol hareketinin “yol”unu inceliyor..
“Sosyalist
solun vakanüvisliği” için yollarda
Cahit
Akçam: “130 kişiyle konuştuk, 170 bin kilometre yol yaptık”
Türkiye
solunun en kitselleşmiş hareketi olduğu vurgulanan Devrimci Yol
hareketi ve “devrimci yolcuların” serüvenini anlamaya,
anlatmaya yönelik kitaplara bir yenisi eklendi. Cahit Akçam ve
Veli Sevil'in hareketin önde gelen isimlerin Ali Alfatlı, Ali
Başpınar, Mehmet Ali Yılmaz ve Melih Pekdemir’le yaptıkları
söyleşilerden oluşan “Tarihle Söyleşiler” kitabı
yayımlandı. Kitapta hareketin 12 Mart ve 12 Eylül darbelerindeki
tavrı, sol içinde yıllardır tartışılan “ordu gençlik elele,
mili cephede” sloganları, 9 Mart- 12 Mart tartışmaları, 1980
askeri darbesi öncesi örgüte iletilen “darbe geliyor”
uyarısı, “204 operasyonu”, yenilgi ve tartışma süreçleriyle
ilgili tanıklıklar ve değerlendirmeler aktarılıyor.
Cahit
Akçam ve Veli Sevil, Devrimci Yol çizgisinden geliyorlar, aynı
davada yargılanmışlar. Cahit Akçam, 1988 yılında cezaevinden
çıktıktan sonra yarım kalan öğretimini tamamlamış ve SBF'yi
bitirmiş. Özgür Açılım Kolektif İnisiyatifi olarak uzun
süredir belgesel çalışmalarını sürdürüyorlar. Yeni Çeltek,
Tariş-Gültepe-Çimentepe direnişleri, Fatsa, Maraş katliamı ve
3 bölümden oluşan 12 Eylül Adaleti belgesellerini hazırlamışlar.
Cahit Akçam, sözlü tarih çalışmasını başlatmalarının
arkasında iki acı hikaye olduğunu anlatıyor 2005'te Ali
Başpınar'la bir söyleşiye başlamışlar, ancak bir süre sonra
bu yol arkadaşlarını kaybetmişler. THKP-C'nin mali saymanı Ziya
Yılmaz'la bir sözlü tarih çalışmasına başlamışlar, sonra o
da yaşamını yitirmiş. Akçam, “İki çok önemli tanığın
tanıklıklarını kayıt altına alamadan onları yitirdik. Bunun
üzerine 7 belgeselle sonuçlanmış olan yakın tarih çalışmamızı
sözlü tarih çalışması şeklinde sürdürmemizin doğru
olacağına karar verdik. Esas amacımız kayıt altına almak, bir
tür vakanüvisliktir yaptığımız” diyor.
1960-1990
süreci içinde sol, sosyalist muhalefet içinde önemli görevler
üstlenmiş kritik tanıklıkları olan insanların kendi hayat
hikayelerini anlatmalarını istemişler. 130 kişiyle konuşmuşlar
ve bu söyleşiler için 170 bin kilometre yol yapmışlar. İlk
kitap Devrimci Yol hareketinin tarihine ışık tutuyor. Cahit Akçam,
“Diğer kitaplarda da aynı çizgide mi sürecek, diğer sol
örgütler de olacak mı” sorumuza şu yanıtı veriyor:
“130
kişinin yüzde 70'i Devrimci Yol hareketinden gelen insanlar, kalan
yüzde 30 THKP-C'nin bizzat o dönemde Mahir Çayan'ın önderliğini
yaptığı hareket içinde yer alanların anlatımları. Orhan
Savaşçı var bunların içinde, THKO, Halkın Kurtuluşu, TDKP
çizgisinde olan oldukça fazla insanla görüştük. Bir müddet
daha Devrimci Yol'un Devrimci Yol olmasında emeği olan insanlarla
devam etmeyi düşünüyoruz, sonra diğerlerine geçeceğiz. En az
10 kitap çıkacaktır. İlk kitapta Devrimci Yol'da en üst düzeyde
görev ve sorumluluk üstlenmiş kişiler var, ondan sonra ikinci
halka var, 2. kitap onu içerecek. “
Yakın
tarih üzerinde çalışmanın çeşitli açmazları var. Ne de olsa
bu ortak tarih üzerinde Cahit Akçam, kendi kardeşi Taner Akçam'la
bile aynı düşünmüyor. Yolları ayrılalı epey olmuş. Bunu
anımsattığımızda “Onla da aynı bakmadığımız ortada.
Söyleşi yaptığımız kişilerin yorumlarına katılıp katılmamam
birinci planda önemli değil, Devrimci Yol hareketine çok ciddi
emeği olan insanların neler yaptıklarını, bugün nerede
durduklarını, düne, bugüne ve geleceğe nasıl baktıklarını
insanların öğrenme ve bilme hakları var. O insanların da
başkalarına saygısızlık etmeden, ötekileştirmeden görüşlerini
paylaşma hakları vardır. Bugüne dair değerlendirmesi en sağlıklı
olanlar, geçmişe de en sağlıklı değerlendirmeyi koyacaktır”
diyor.
Cahit
Akçam, Devrimci Yol hareketi için sıklıklıkla kullanılan “Orta
yolcu” eleştirilerine “Devrimci Yol niye kitselleşti diye
sorulsa, onun nedeni Devrimci Yolun Türkiyeli olmasıdır, Çin,
Arnavutluk ya da SBKP tezlerinden herhangi birini kendisine adres
olarak almamasıdır, derim. Yani bunların dışında bir yol çizmiş
olmak orta yolculuk olarak yorumlandı. bu orta yolculuk güzel bir
şey” karşılığını veriyor. Darbeden önce duyum-bilgi
geldiği haberlerine dikkat çekerek yönelttiğimiz sorular üzerine
de Akçam, “Bütün solun gelecek darbeye karşı ortak direnişi
sağlanamadı. En fazla kitselleşmiş hareket olarak bunun
başarılamamış olmasının sorumlusu biziz, diye açıkça
özeleştiri yapıyorlar. Ne yazık ki, 80 öncesi sol içinde mevcut
olan rekabetçilik, ben merkezcilik buna sebep olmuştur , Devrimci
Yol da tümüyle bundan azade değildir herhalde” diyor.
Cahit
Akçam, “Fatsa örneğinde yerel iktidarı yaşamış bir çizgiden
geliyorsunuz. Gezi size ne hissettirdi” diye sorduğumuzda da şu
yanıtı veriyor:
“Gezi
çıktı ah işte tamam halk kendi iktidarını kendisi kuruyor,
falan diye düşünmedim. İlk olarak ülke çapında bu denli bir
ayağa kalkışın yaşanması, hele hele devrimcilikle geçmiş bir
hayatı olan insanların, herhalde o ölü toprağını kaldırmak
mümkün olmayacak duygusuna kapıldıkları bir ortada hepimizi çok
mutlu, etti, umutlarımızı tazeledi. O hareket 'yetti gari'
hareketiydi. Hedefleri olan, planlı, örgütlü olan bir hareket
değildi, bu da doğaldı, onun güzelliği belki de bu
doğallığındaydı. Ama, başka Fatsalar da doğacak diye bir
beklentim olmadı.
----
Senatör
Ekrem Acuner'den darbe uyarısı
Kitaptan
seçtiğimiz bazı bölümler şöyle:
DEV-GENÇ’in
yerli malı haftası:
(Ali Alfatlı’nın anlatımı) Yerli Malı Haftası. Atilla Sarp’ın
başkan olduğu, Ruhi Koç’un sekreter olduğu DEV-GENÇ, 69
olabilir, yaz sonu yani okula yeni geldiğim günler, gidin işte ne
kadar direklerde koka kola, pepsi kola, yabancı ne varsa indirin,
reklam tabelalarını indirin. (...)Pepsi içmiyoruz, koka kola
içmiyoruz, tamam. Adi bir gazoz var, Ankara gazozu diye, sarı, onu
içiyoruz. Doğu Perinçek’in babası Ankara Gazozlarına
ortakmış, Yerli Malı kampanyası o yüzden yapılmış diye bir
söylenti çıkıyor. Bu sefer Ankara Gazozu’nu da boykot ediyoruz.
“Üç
fidan“a hortumlu, hunili çorba içirme girişimi: (Ali
Başpınar'ın anlatımı) Deniz, Yusuf ve Hüseyin sanıyorum idam
cezalarını protesto anlamında açlık grevine başladılar. O
zaman bir hapishane albayı vardı, komutanı Mustafa Kemal
Saldıraner, sürekli gelip gidiyor, ikna etmeye çalışıyor.
Bunlar da “Yok, biz yemeyeceğiz!” diyorlar. “Sonuna kadar aç
kalacağız, açlık grevine devam edeceğiz” 3 ya da 4. gün
olabilir ya da daha fazla bir zaman; bir gün Mustafa Kemal
Saldıraner, gardiyanlar, subaylar ellerinde hortum, huni ve çorbayla
geldiler. Denizleri zorla boğazından besleyecek Saldıraner, çorba
akıtacak. Epeyce bir uğraştı, sonra baktı ki böyle de bir çözüm
yok, bıraktı gitti.
Senatör
Ekrem Acuner’den darbe uyarısı:
(Mehmet Ali Yılmaz’ın anlatımı) Tabii senatör Ekrem Acuner
bizimle görüşmek istedi, görüşmeye ben gitmiştim. “Bir darbe
olursa tavrınız ne olur” dedi bana. Ben de “Biz darbeye karşı
çıkarız” dedim. “Yani direnir misiniz” dedi. “Direniriz”
dedim. Gelişmelerin iyi gitmediğine dair bir şeyler söyledi.
İşte dikkat etmek lazım falan gibi, bir şey anlatmaya çalışıyor
ama dolambaçlı konuşuyordu, net konuşmuyordu. (...)Valla
sonrasında “Acaba darbe olacak da ikazda mı bulunuyor” filan
gibi bir şeyer konuştuğumuzu hatırlıyorum kendi aramızda.
(....)Hatta herhalde arkadaşlarla da öyle bir sonuç çıkarmışız
ki, biz bir süre sonra dergide yazı yazdık. Bir çağrı yaptık,
“Maceracı eylemleri bırakın” gibi. İşte “daha birlikten
yana olalım” türünden şeyler yazdık. O zaman bize bazı
gruplar galiba Halkın Kurtuluşu'ydu “Yani siz pasifizm mi
öneriyorsunuz” gibi suçlamalarda bulundular.
Sundance
Kid’e alkış:
(Melih Pekdemir Denizler’in idamından sonra ODTÜ’deki günleri
anlatırken) Hiçbir şey olmuyordu. Yani 12 Mart kabus gibi
çökmüştü üstümüze. En büyük politik eylemler, ne
bileyim...Mesele Robert Redford’un bir filmi vardı, Sundance Kid
diye, sonunda filmin iki kahramanı Latin Amerika ordusu tarafından
kurşuna diziliyor. Filmin gösterimi tam 30 Mart Kızıldere
katliamına denk düşmüştü,sinema salonunda korkunç bir alkış
koptuğunu hatırlıyorum yani o tür tepkiler oluyordu.
Cumhuriyet’ten
uyarı: (Ali
Başpınar'ın anlatımı) Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan
“Dev-Yol merkez komitesi üyesi iki kişi yakalandı” haberini de
Cumhuriyet gazetesindeki duyarlı insanlar, Melih’le Nasuh’un
yakalandığını sızdırıp geride kalanları uyarmak amacıyla
yapmışlar. Gerçekten de o gece saat 11’de Oğuz o evden,
onlardan ayrılıyor; onlar yakalanıyor.
“Büyü
bozuldu” sözü: (Melih
Pekdemir’in anlatımı) Televizyonda bizim fotoğraflarımız
yayımlanmaya başladığı zaman Oğuzhan Müftüoğlu baktı,
dinledi: “Eyvah” dedi “Büyü bozuldu!” Çünkü o güne
kadar, isimleriyle cisimleriyle bilinmeyen bir kolektif önderliği
vardı hareketin. Ve Devrimci Yol'u da kendi kadroları gözünde
halk kitleleri gözünde adeta biraz mitos hale getiren, onun bu
kolektif önderliğiydi, yani şu ismin bu ismin , şucuların
bucuların olmaması, sahiden de yumruklu yıldız peşinde giden bir
devrimciler ekibi olmasıydı; işte “o büyü” bozulmuştu.
---------------------------------------------------------------------
Cumhuriyet gazetesi Pazar ekinde 22 Haziran 2014 tarihinde yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder