Acıda bölücülük yapıyorlar...
Eşi öldüğünde mezar yeri vermek istemediler. Açtığı lokantayı saldırılar nedeniyle devretmek zorunda kaldı. Oğlu Cenk, ülkücüler tarafından bıçaklandı. Diğer oğlu Sedar’ın açtığı kuru temizlemeci kara propaganda nedeniyle battı. Sırrı Sakık, Sedar’ın intiharının ardından acısını paylaşmayan Meclis’e isyan ederken “ayrımcılık yapmayın” diyordu.
BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın 25 yaşındaki oğlu Sedar Sakık’ın intiharından sonra sosyal medyadaki nefret söylemi ve yaşadığı “acıda ayrımcılık” belleklerde. Sedar “üç ağaç” anlamına geliyor. Sırrı Sakık üç oğlundan birini, “üç ağacından” birini yitirdi. Sedar’ın intiharından sonra zaman zaman “bir dönemin sorumlusu olarak işaret ettiği” Tansu Çiller, Mehmet Ağar gibi isimler kendisini arayarak şaşırttı; bazen de isyan ettiği “ayrımcılık”lar yaşadı.
Geçtiğimiz günlerde TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın annesini yitirdiği haberi gelince kürsüden “heyet adına başsağlığı” diledi. Bunun üzerine Sırrı Sakık “Yaramı deştiniz. Ben sizden bir parçayım. Biz, bu arkadaşlarımız, grubumuz yakınlarımızı kaybettiğimizde neden aynı hassasiyeti göstermiyorsunuz. Herkese gösterdiğinizi Kürtlerden niye esirgiyorsunuz. Ayıptır, günahtır” diye isyan etti. AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş “Bırak Kürt edebiyatı yapmayı, Kürtçülük yapma” diye bağırdı. Sakık “İnsanlıktan pay almamışsınız” derken, AKP’li milletvekilleri “Edepsiz” diye laf attı. Sırrı Sakık’la Sedar’ı kaybettiği günden bu yana yaşadıklarını konuştuk.
25 Şubat 2013 Pazartesi
Halil Savda: Yollar yürümekle aşınır, aşılır
Barış Yürüyüşçüsü Halil Savda...
Yollar yürümükle aşınır, aşılır...
Halil Savda vicdani retçi, barış yürüyüşçüsü. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde “Roboski katliamında hayatını kaybeden çocukların mezarlarının bulunduğu” Uludere’nin Gülyazı köyünden yola çıktı, Şırnak, Mardin’in Nusaybin ve Kızıltepe ilçeleri, Viranşehir Urfa, Gaziantep yolunu izledi, Osmaniye’ye geldiğinde “Buranın hassasiyetleri var” diye kente sokulmadı, daha sonra Adana ve Aksaray yolunu izleyerek 20 Ekim günü Ankara’ya ulaştı. 1300 kilometrelik yolu yürüyen Halil Savda, “Barış için küçük bir adım atıyorum. Bu adımı hep birlikte çoğaltabiliriz” diyor.
Savda, yürüyüşün ilk günlerinde “yolun dilini bilmediği için” fiziksel olarak zorlanmış. “Vücudum hamdı, ilk günler çok fazla yol almaya çalıştım ve ayakkabı tercihlerim yanlıştı. Bu nedenle ayaklarım patladı, şişti, bacaklarım beni taşıyamaz hale geldi. İlk günler açıkçası işkenceydi. Yolun dilini öğrendikçe, yol ile arkadaşlık etmeyi öğrendikçe işkence bitti, zorlukları aştım. Yolun güzelliği ile baş başa kaldım” diyor. Savda, niye yollara düştüğünü, yol arkadaşlarını ve yolu anlattı.
Yollar yürümükle aşınır, aşılır...
Halil Savda vicdani retçi, barış yürüyüşçüsü. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde “Roboski katliamında hayatını kaybeden çocukların mezarlarının bulunduğu” Uludere’nin Gülyazı köyünden yola çıktı, Şırnak, Mardin’in Nusaybin ve Kızıltepe ilçeleri, Viranşehir Urfa, Gaziantep yolunu izledi, Osmaniye’ye geldiğinde “Buranın hassasiyetleri var” diye kente sokulmadı, daha sonra Adana ve Aksaray yolunu izleyerek 20 Ekim günü Ankara’ya ulaştı. 1300 kilometrelik yolu yürüyen Halil Savda, “Barış için küçük bir adım atıyorum. Bu adımı hep birlikte çoğaltabiliriz” diyor.
Savda, yürüyüşün ilk günlerinde “yolun dilini bilmediği için” fiziksel olarak zorlanmış. “Vücudum hamdı, ilk günler çok fazla yol almaya çalıştım ve ayakkabı tercihlerim yanlıştı. Bu nedenle ayaklarım patladı, şişti, bacaklarım beni taşıyamaz hale geldi. İlk günler açıkçası işkenceydi. Yolun dilini öğrendikçe, yol ile arkadaşlık etmeyi öğrendikçe işkence bitti, zorlukları aştım. Yolun güzelliği ile baş başa kaldım” diyor. Savda, niye yollara düştüğünü, yol arkadaşlarını ve yolu anlattı.
Prof.Dr.Adem Sözüer: Hukuku zehirlediler
TCY ve CMY’nin mimarlarından Prof. Dr. Adem Sözüer yargının tutuklama kriterlerini eleştirdi
‘Hukuku zehirlediler’
ANKARA - Türk Ceza Yasası ve Ceza Muhakemesi Yasası’nın mimarlarından, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Adem Sözüer “Tutuklamaların yüzde 99’unun hukuksuz olduğunu” vurgularken “basmakalıp ifadeler gerekçe sayılmaz. Kişi, aleyhine delillerin ne olduğunu bilmiyorsa formalite yargılama olur” dedi.
Prof. Dr. Adem Sözüer, yeni TCY ve CMY hazırlanırken TBMM Adalet Komisyonu’nda danışmanlık yapmıştı. Sözüer, bugün geldiğimiz noktada ise “Bir öğrencim var. Bir gün hastaneye tedavi olmaya giderken, bir gösteriye denk geliyor. Kendi ifadesiyle gösteriye katılmıyor, velev ki katılsın. Orada yakalanıp tutuklanıyor. Bu çocuk dava açılıp derdini anlatana kadar bir sene geçecek. Her gece bu öğrencimi düşünüyorum” diye yakınan bir “hoca”. Sözüer’e “Nerede yanlış yaptınız” diye sorduk. Uzun tutukluluk süreleri ve yargılamalarla ilgili sorularımıza şu yanıtları verdi:
Birgül Ayman Güler, "eşit gördüremezsiniz"i anlattı
Birgül Ayman Güler, ‘Türkiye’nin sorunlarını kimlik yaklaşımıyla çözemezsiniz’ dedi
‘Kolaya kaçmadım’
“Türk ulusu ile Kürt milliyetini eşit gördüremezsiniz” sözlerinin arkasında duran Birgül Ayman Güler, “Türk ulusu siyasi birlikteliğine açıktan bir saldırı var” dedi. Sözlerinin Kürtlüğü inkâr anlamına gelmediğini belirten Güler, CHP içindeki tartışmalara ilişkin olarak da ‘’Hepimiz tıpatıp aynı şeyleri söylemek zorunda değiliz ama sorun partinin omurgası tartışıldığında ortaya çıkar. CHP’li olmayanlar var, gibi yorumlar bana çok anlamlı gelmiyor’’ diye konuştu.
ANKARA - CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler “Türk ulusu ile Kürt milliyetini eşit gördüremezsiniz” sözlerinin arkasında dururken “Kürt sorunu artık bir Türk sorunudur, anayasadan ‘Türk’ sözünü kaldıracağız, diyorlar. Türk ulusu siyasi birliğine açıktan saldırı var. Sinsi operasyonu halkıma duyurdum” dedi.
Güler, gençliğinde İlerici Gençler Derneği (İGD) üyesi, sonra Mümtaz Soysal liderliğindeki Bağımsız Cumhuriyet Partisi’nde yönetici ve son seçimlerde de CHP İzmir milletvekili oldu. CHP içinde “ulusalcı” kanadın önde gelen isimlerinden Güler, tartışma yaratan sözleri ve sonrasında yaşananlarla ilgili sorularımıza şu yanıtları verdi:
‘Kolaya kaçmadım’
“Türk ulusu ile Kürt milliyetini eşit gördüremezsiniz” sözlerinin arkasında duran Birgül Ayman Güler, “Türk ulusu siyasi birlikteliğine açıktan bir saldırı var” dedi. Sözlerinin Kürtlüğü inkâr anlamına gelmediğini belirten Güler, CHP içindeki tartışmalara ilişkin olarak da ‘’Hepimiz tıpatıp aynı şeyleri söylemek zorunda değiliz ama sorun partinin omurgası tartışıldığında ortaya çıkar. CHP’li olmayanlar var, gibi yorumlar bana çok anlamlı gelmiyor’’ diye konuştu.
ANKARA - CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler “Türk ulusu ile Kürt milliyetini eşit gördüremezsiniz” sözlerinin arkasında dururken “Kürt sorunu artık bir Türk sorunudur, anayasadan ‘Türk’ sözünü kaldıracağız, diyorlar. Türk ulusu siyasi birliğine açıktan saldırı var. Sinsi operasyonu halkıma duyurdum” dedi.
Güler, gençliğinde İlerici Gençler Derneği (İGD) üyesi, sonra Mümtaz Soysal liderliğindeki Bağımsız Cumhuriyet Partisi’nde yönetici ve son seçimlerde de CHP İzmir milletvekili oldu. CHP içinde “ulusalcı” kanadın önde gelen isimlerinden Güler, tartışma yaratan sözleri ve sonrasında yaşananlarla ilgili sorularımıza şu yanıtları verdi:
Ulusalcı kanattan Dilek Akagün Yılmaz: Ulusal çıkarlar kırmızı çizgi
Dilek Akagün Yılmaz "ulusalcı, solcu, şahin"
Ulusal çıkarlarda şahiniz
ANKARA - CHP’de “ulusalcı” olarak anılan kesimin sesini en çok yükselten isimlerinden olan Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, “Ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda hepimizin şahin olması lazım. CHP’yi başkalaştırmak, dönüştürmek isteyenlere izin vermeyiz” dedi. Yılmaz “Tabanımız çarşafa rozet takılmasını kabul etmez. Seyit Rıza’nın kahraman gösterilmesini de kabul etmez” sözleriyle de eski Genel Başkan Deniz Baykal ve Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ü hedef aldı.
İnsan Hakları Derneği Uşak Şubesi’nin kurucuları arasında yer alan Yılmaz, SHP’de aktif politikaya başlamış. İlk kadın belediye meclis üyesi, ilk kadın ilçe başkanı olmuş. Bugün CHP içinde aynı çizgide görünseler de “Hiçbir zaman Deniz Baykal ekibinde olmamış”, SHP’de hep Erdal İnönü’nün yanında yer almış. Bunu, “Baykal ekibinin hizipçi olması ve antidemokratik tavırlarına” bağlıyor. Son seçimlerde Uşak’ta “önseçim” yarışından başarıyla çıkıp parlamentoya gelen Yılmaz ile CHP içindeki kimlik kavgaları üzerinde konuştuk. Sorularımıza yanıtları şöyle:
Ulusal çıkarlarda şahiniz
ANKARA - CHP’de “ulusalcı” olarak anılan kesimin sesini en çok yükselten isimlerinden olan Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, “Ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda hepimizin şahin olması lazım. CHP’yi başkalaştırmak, dönüştürmek isteyenlere izin vermeyiz” dedi. Yılmaz “Tabanımız çarşafa rozet takılmasını kabul etmez. Seyit Rıza’nın kahraman gösterilmesini de kabul etmez” sözleriyle de eski Genel Başkan Deniz Baykal ve Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ü hedef aldı.
İnsan Hakları Derneği Uşak Şubesi’nin kurucuları arasında yer alan Yılmaz, SHP’de aktif politikaya başlamış. İlk kadın belediye meclis üyesi, ilk kadın ilçe başkanı olmuş. Bugün CHP içinde aynı çizgide görünseler de “Hiçbir zaman Deniz Baykal ekibinde olmamış”, SHP’de hep Erdal İnönü’nün yanında yer almış. Bunu, “Baykal ekibinin hizipçi olması ve antidemokratik tavırlarına” bağlıyor. Son seçimlerde Uşak’ta “önseçim” yarışından başarıyla çıkıp parlamentoya gelen Yılmaz ile CHP içindeki kimlik kavgaları üzerinde konuştuk. Sorularımıza yanıtları şöyle:
İlhan Cihaner: Ulusalcı değilim,solcuyum
İlhan Cihaner:
İddianameler çağı yaşıyoruz
ANKARA - Kamuoyunda daha çok “ulusalcı” olarak bilinen CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, “CHP’de henüz kanat diye adlandırılabilecek yapılar yok. Ulusalcılığı politik bir referans olarak kullanmamalıyız. Ben kendimi, solda görüyorum” dedi. KCK davasını “siyasi soykırım” olarak nitelendiren Cihaner, “Ergenekon, Balyoz, Devrimci Karargâh, hatta son zamanda buna RedHack davasını da dahil ediyorum, bu davaların tamamı istedikleri toplum tasarımını hayata geçirmek için özgürlükleri boğan davalar” görüşünü dile getirdi.
Eski Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı Cihaner, seçimlerde aday gösterilmemiş, YSK’nin kontenjan kullanılması yönündeki kararı üzerine Denizli’de “son dakika”da aday gösterilerek milletvekili seçilmişti. Son kurultayda da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun anahtar listesinde yer almadı, ancak listeyi “delerek” PM’ye girdi. CHP’nin “ulusalcı” kanadından bilinen Cihaner’in sol çevrelerle ilişkileri de dikkat çekiyor. Nitekim, Odatv davasında tanık olarak dinlenen gazeteci Aslı Aydıntaşbaş’ın “Ulusalcı konuşacağını düşünmüştüm. Solcu olduğunu söyleyen, sosyolojiyi bilen, sosyalist jargonla konuşan biriydi” sözleri kamuoyuna yansıdı. Ergenekon, Balyoz davalarının yanı sıra KCK duruşmalarını da izliyor. Cihaner, son olarak RedHack duruşmasını izledi. Cihaner ayrıca, “Sosyalistlerin Meclisi” üyesi. Cihaner’le ulusalcı-solcu, eski-yeni CHP tartışmaları, anadilinde savunma hakkı ve Kılıçdaroğlu’na kırgın olup olmadığı konularında sohbet ettik.
İddianameler çağı yaşıyoruz
ANKARA - Kamuoyunda daha çok “ulusalcı” olarak bilinen CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, “CHP’de henüz kanat diye adlandırılabilecek yapılar yok. Ulusalcılığı politik bir referans olarak kullanmamalıyız. Ben kendimi, solda görüyorum” dedi. KCK davasını “siyasi soykırım” olarak nitelendiren Cihaner, “Ergenekon, Balyoz, Devrimci Karargâh, hatta son zamanda buna RedHack davasını da dahil ediyorum, bu davaların tamamı istedikleri toplum tasarımını hayata geçirmek için özgürlükleri boğan davalar” görüşünü dile getirdi.
Eski Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı Cihaner, seçimlerde aday gösterilmemiş, YSK’nin kontenjan kullanılması yönündeki kararı üzerine Denizli’de “son dakika”da aday gösterilerek milletvekili seçilmişti. Son kurultayda da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun anahtar listesinde yer almadı, ancak listeyi “delerek” PM’ye girdi. CHP’nin “ulusalcı” kanadından bilinen Cihaner’in sol çevrelerle ilişkileri de dikkat çekiyor. Nitekim, Odatv davasında tanık olarak dinlenen gazeteci Aslı Aydıntaşbaş’ın “Ulusalcı konuşacağını düşünmüştüm. Solcu olduğunu söyleyen, sosyolojiyi bilen, sosyalist jargonla konuşan biriydi” sözleri kamuoyuna yansıdı. Ergenekon, Balyoz davalarının yanı sıra KCK duruşmalarını da izliyor. Cihaner, son olarak RedHack duruşmasını izledi. Cihaner ayrıca, “Sosyalistlerin Meclisi” üyesi. Cihaner’le ulusalcı-solcu, eski-yeni CHP tartışmaları, anadilinde savunma hakkı ve Kılıçdaroğlu’na kırgın olup olmadığı konularında sohbet ettik.
Gülseren Onanç'tan "beyaz tülbent buluşması" önerisi
KAGİDER kurucularından CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülseren Onanç’tan ‘beyaz tülbent’ buluşması önerisi
Gülseren Onanç: Özerk yönetim tartışılsın, anadilde eğitim şart
ANKARA - CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülseren Onanç, partisini temsilen katıldığı BDP kongresi izlenimlerini anlatırken “BDP, topu İmralı’ya atmamalı, aktif olmaları lazım. Özerk bölge önerisini oturup gerçekten tartışmamız gerekiyor. Anadilinde eğitim tabu olmamalı, bu bir çocuk sorunu” dedi. Onanç, kanın durması için Güneydoğu’da “şehit ailelerinin de gerilla temsilcisi kadınların da bir araya geleceği beyaz tülbent buluşması” önerdi.
Gülseren Onanç, Mardinli, “Limon sat, memur olma” diyen bir babanın kızı. Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) kurucularından. Onanç, klasik CHP tabanına göre daha “liberal” bir çizgiden geliyor ve özellikle Kürt sorunu konusundaki görüşleri CHP içinde çok tartışma yaratacak gibi görünüyor. Kürt sorununun çözümü için bazı gazeteci ve aydınlarla yaptıkları toplantılar da tartışma yaratmıştı. Referandumda “yetmez ama evet”çi olduğu söylentilerini yalanlayan Onanç, kadınlarla ilgili düzenlemelere olumlu baktıklarını ancak bunun yetmeyeceğini ifade ederek “hayır” oyu kullandığını söylüyor. Onanç’ın BDP kongresi izlenimleri, Kürt sorununa yaklaşımı ve “yeni CHP” ile ilgili sorularımıza verdiği yanıtlar özetle şöyle:
Gülseren Onanç: Özerk yönetim tartışılsın, anadilde eğitim şart
ANKARA - CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülseren Onanç, partisini temsilen katıldığı BDP kongresi izlenimlerini anlatırken “BDP, topu İmralı’ya atmamalı, aktif olmaları lazım. Özerk bölge önerisini oturup gerçekten tartışmamız gerekiyor. Anadilinde eğitim tabu olmamalı, bu bir çocuk sorunu” dedi. Onanç, kanın durması için Güneydoğu’da “şehit ailelerinin de gerilla temsilcisi kadınların da bir araya geleceği beyaz tülbent buluşması” önerdi.
Gülseren Onanç, Mardinli, “Limon sat, memur olma” diyen bir babanın kızı. Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) kurucularından. Onanç, klasik CHP tabanına göre daha “liberal” bir çizgiden geliyor ve özellikle Kürt sorunu konusundaki görüşleri CHP içinde çok tartışma yaratacak gibi görünüyor. Kürt sorununun çözümü için bazı gazeteci ve aydınlarla yaptıkları toplantılar da tartışma yaratmıştı. Referandumda “yetmez ama evet”çi olduğu söylentilerini yalanlayan Onanç, kadınlarla ilgili düzenlemelere olumlu baktıklarını ancak bunun yetmeyeceğini ifade ederek “hayır” oyu kullandığını söylüyor. Onanç’ın BDP kongresi izlenimleri, Kürt sorununa yaklaşımı ve “yeni CHP” ile ilgili sorularımıza verdiği yanıtlar özetle şöyle:
Orhan Gazi Ertekin: Aydınlar cemaatten korkuyor
Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Orhan Gazi Ertekin, Cumhuriyet'in sorularını yanıtladı
“Cemaatten yargı alınmalıdır”
“Cemaat ordu gibi”
“Dokunulmazlığın kalkması cemaatin işine gelir”
“Cemaat partileşse Doğu Perinçek’ten az oy alır”
“Bazı aydınlar varını yoğunu AKP’ye yatırmış kumarbaz gibi”
“Osman Can politik ahlak sorunuyla malul”
“Aydınlar cemaatten korkuyor”
ANKARA - Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı, Beypazarı Hakimi Orhan Gazi Ertekin, “siyasal pozisyonunu aşan bir iktidar istemesi nedeniyle orduya benzettiği cemaatin yargıyı ele geçirdiğini” vurgularken “Cemaatten yargı alınmalıdır” dedi. Milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılmasının “cemaatin etki alanını genişleteceğini, iktidar üzerindeki vesayetini arttıracağını” ifade eden Ertekin, “Cemaat partileşse Doğu Perinçek’ten az oy alır” görüşünü dile getirdi. Ertekin, bazı liberal aydınları “varını yoğunu AKP’ye yatırmış kumarbazlara” benzetti ve “cematten korktuklarını” söyledi.
YARSAV’a karşı kurulan ve referandumda “evet”i savunan Demokrat Yargı Derneği, HSYK seçimlerinden sonra karıştı ve eşbaşkanlardan Osman Can istifa etti. Diğer Eşbaşkan Orhan Gazi Ertekin “Yargı Meselesi Hallolundu!” kitabında HSYK seçimlerinde “Bakanlık aday göstersin eşeğe bile oy veririm” diyen hakim üzerinden “eşekli demokrasi”yi anlattı. Kendisini “ideolojik köken olarak sosyalist” olarak nitelendiren Ertekin’le sohbet ettik. Osman Can’la yollarının ayrılması, yargıya sert eleştiriler getirirken “yetmez ama evet”ten pişmanlık duyup duymadığı ve büyük davalarla ilgili sorularımızı yanıtladı. Yanıtları özetle şöyle:
Osman Can devri kapandı: Bizim için Osman Can devri çoktan kapanmıştır. Osman Can’a sefer görev emri verildi. Ben Osman Can’ın politik bir figür değil, mekanik bir figür olduğunu düşünüyorum. Osman’ın politikaya girmesi çok doğrudur. Çok derin düşünce ayrılıklarımız var, daha ötesinde politik ahlak sorunuyla malul olduğunu düşünüyorum. Ancak politikanın içinde olması bizim ve başkalarının da onu doğrudan denetleme imkanını yaratmıştır.
Pişmanlık yok: “Yetmez ama evet” için pişman değilim, gururluyum. Geçmişin muktedirlerinin bu sayede alaşağı edildiklerini ve ciddi bir çöküş yaşadıklarını düşünüyorum. Yeni muktedirler geldi, yenisinin de yıkılması gerek, sonra yenisinin de... Ama soru, “hayal kırıklıkları yaşadınız mı”ysa; evet. Referandum sonrası bir siyasal denetleme gerekiyordu. Bunda maalesef halkımız, Türkiye entellektüelleri, yargıçları sınıfta kaldı.
HSYK’de darbe: Referandumun 3 önemli konusu vardı. HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yaratılması ve darbecilerin yargılanması. İlk büyük sorun, HSYK seçimidir. HSYK’da darbe gerçekleşti. Bu darbenin aynı zamanda AKP’nin kendisine de yöneldiği bir yıl sonra anlaşıldı. Anayasa Mahkemesi için, ciddi bir hazırlık yürütülmedi. 12 Eylül iddianamesi, savcının 12 Eylül darbesinin bazı meşru sebeplerle ortaya çıktığına dair beyanlarıyla doludur. Savcıya şunu sormak gerekir, madem meşruydu niye dava açıyorsunuz? Referandumdaki üç temel beklenti de çökmüştür.
Hükümet yargıyı istiyor: Hükümet aradan geçen 2.5 yıldan sonra anayasada yeni bir yargı paketi hazırlamıştır. Anayasadaki yargı paketiyle, son 2- 2.5 yıldır yargıyı ele geçirdiğini zanneden hükümet, bugün yargıyı ele geçirmek istemektedir. Son, 2- 2.5 yıldır yargıyı Ak Parti’nin ele geçirdiğini söyleyen kesimler, bugün Ak Parti’nin yargıyı ele geçireceğini söylemektedirler. Bir yandan yargıyı ele geçirdiğini zanneden bir iktidar var, öte yandan yeniden ele geçirmek istiyor.
Cemaatten yargı alınmalıdır: Yargıyı yeniden halletmek isteyen Ak Parti’ye karşı yapılacak tek şey var; evet doğru söylüyorsun, itiraf ediyorsun ki, yargı senin elinde değil, bir başka grubun elinde. Hazırlanan tasarı, “yargı benim elimde değil, ama istiyorum” demektir. AKP’nin işaret ettiği politik nokta çok doğru, cemaat ele geçirmiştir, diyor. Bu siyasi tespiti CHP, MHP ve BDP’nin niye yapamadığını anlamıyorum. Elbette son metin olarak AKP’liler bunu getirirlerse avuçlarını yalarlar. Cemaatten yargı alınmalıdır. Bizi bu yargıdan birisinin kurtarması lazım. Ama bir başkasına vermemek için bizim mücadele etmemiz gerekir.
Cemaat-AKP kavgası: İktidarsanız, iktidar olmanın gerektirdiği farklı yerel çıkar gruplarına sahip olmanın getirdiği bir çatışmayı barındırmak zorundasınız. O çatışma, belli dönemlerde uzlaşmayla sonuçlanabilir, belli dönemlerde de artık çatışmanın uzlaşmaz karşıtlığa doğru gitmesi kaçınılmaz olur. Şu an oradalar. Öyle olmasaydı 7 Şubat’ı (MİT krizi) düşünemezdik. 7 Şubat’a kadar birbirlerine karşı itme çekme hareketleri oldu, birbirlerini yoklamaya çalıştılar, ama 7 Şubat’tan sonra artık bunun bir oyun olduğuna dair tezin gülünç olduğunu düşünüyorum. Yargıyı şu anda cemaat ele geçirdi, bunun için iktidar yargı tasarısı hazırlıyor. Bu tasarının politik gündemini destekliyoruz. HSYK, AYM, Danıştay ve Yargıtay politik bir müdaheleye tabi tutulmalıdır. Fakat madde içeriğine bakarsanız, son derece problemli ve gülünç. Aynen cematin yaptığını kendisi yapmak istiyor. Fakat madde içeriğini tartışmak için çok erken, bu bir pazarlık metnidir.
Cemaat ordu gibi: Cemaat siyasetin peşinde değil, iktidar peşinde. Partileşmiyor, akıllı aktör başkalarının hayat alanından beslenir. Yüzde 3-5’tir en fazla oyları. Doğu Perinçek’ten daha fazla oy alacaklarını tahmin etmiyorum. Cemaat bir sivil toplum örgütünden, hatta bir dindar hareketten çok bir tür devlet kilisesine, hem siyasetin içinde, hem dindarlığın devletleştirildiği bir politik konuma tekabül ediyor. Yaklaşımları bildiğiniz ordunun kendisidir. Ordu da kendi kapasitesini aşan bir siyasal işleve bürünmüştür. Bunlar da kendi siyasal pozisyonlarını aşan bir iktidar pozisyonu istiyorlar. Bugüne kadar iktidar siyasetin içinden çıkmamıştır. Bugün de siyasetin içinden çıkmaması için cemaat çalışmaktadır.
Gül-Gülen ile Erdoğan: İktidar veraseti sorunu var. Erdoğan’ın siyasi projeksiyonunda Abdullah Gül yoktur. Yargının Gül-Gülen grubu içinde olduğunu düşünüyorum. Daha önce bir tarihsel blok vardı; onun yerine Erdoğan, cemaat ve yargıdan oluşan yeni bir politik vasıtalar alanı ortaya çıktı. Bu alan, 2012 Şubat’ından itibaren bölündü. Bir tarafta Gül, Gülen grubu -çeşitli uluslararası gruplar, Avrupa ve ABD’nin de belli ölçüde desteği var- buna karşılık Erdoğan hareketi var. Çok kötü bir iktidar çatışması evresindeyiz.
Dokunulmazlık uyarısı: Milletvekili dokunulmazlığı ciddi bir sorun değildir. Siyasetçilerin de yargılanmasını istiyorsanız, cemaatin etki alanını iyice genişletmiş olursunuz, cemaat adına çalışmış olursunuz. Siyasetçiler daha çok yargılanır, cemaatin iktidar vesayeti daha da güçlenir. Maalesef özellikle CHP’li arkadaşlarımız siyasi aklı bir türlü öne çıkaramıyor.
Cemaatten korkuyorlar: Entelijansiya referandumla egemen siyasete terfi etti. Bugün üzerine tek bir şey söylemeden geçmiş despotizme lanet okumak veya AKP’ye tek bir itiraz seslendirmek için CHP’ye on lanet okumak! Son 20 yılın devlet ve iktidar analizi tamamen Kemalizm ve vesayet analizi üzerine kurulmuştur. Gerçekte bu eksik bir tariftir, Türk sağının devlet ve iktidar içindeki yerini eksik bırakır. Devlet ve iktidarı tanımlamak için, CHP’ye müracaat ettiğiniz kadar AKP’ye de müracaat etmeniz gerekir. Her ikisiyle de hesaplaşmayan bir analiz ciddiye alınabilecek içerikten ve nitelikten yoksundur. O arkadaşlarımız varını yoğunu, malını mülkünü AKP’ye yatırmış kumarbaz gibi geliyorlar bana. Büyük ihtimalle cemaatten korkuyorlar. Asıl korkuyorsak konuşmamız gerekir. Tehlike o zaman bertaraf edilebilir.
Yargı kontrol aracı: Hukukun, yargı alanının toplumsal kontrolün aracı olarak kullanılmaya başlandığını görüyoruz. Türkiye bir darbeler ülkesidir. Asker ve cuntalar masum değiller. Ama bunlarla hesaplaşmamızı engelleyen şey, artık bunların kendisi değildir; bu yargının ta kendisidir, bu iddianamelerin ta kendisidir. Bütün bu davalar farklı kesimlerin kontrolü için kurgulandığı için bir süre sonra yeni anayasayla beraber sürecin biteceğini düşünüyorum. Terörle Mücdale Yasası’ndan kaynaklanan sorunlar var. Dün Başbuğ’un aklıyla başkalarına uygulanıyordu, şimdi bizzat Başbuğ’un kendisine uygulanıyor. Başkalarının siyasi mücadelelerini terörizm diye görmeye devam edersen, senin siyasal eylemin de bir gün terörizm eylemi olarak adlandırılabilir. Buna rağmen biz Başbuğ’un hakkını savunuyoruz, iddianamesinin sorunlu olduğunu söylüyoruz.
Deniz Feneri sorusu: Deniz Feneri davası çok ilginçtir, şüphe uyandırmıştır. Her nasılsa HSYK işe başladıktan sonra Deniz Feneri dışındaki her kritik davanın hakimi ve savcısına dokundu, müdahele etti. Deniz Feneri’ne hiç müdahele etmedi. Bu dava ilerledi, arkasından hükümet devreye girdi ve arkasından başka şeyler oldu, savcılar hakkında soruştumalar falan, sonra süreç sekteye uğradı. Savcıların çok iyiniyetle ilerlediklerinden kuşkum yok ama acaba hükümetle HSYK arasında bir herhangi bir görüşme, bir anlaşma olmuş mudur? Soruyorum.
-------------------------------------------------------
Cumhuriyet gazetesinde 24 Şubat 2013 tarihinde kısaltılarak yayımlandı.
“Cemaatten yargı alınmalıdır”
“Cemaat ordu gibi”
“Dokunulmazlığın kalkması cemaatin işine gelir”
“Cemaat partileşse Doğu Perinçek’ten az oy alır”
“Bazı aydınlar varını yoğunu AKP’ye yatırmış kumarbaz gibi”
“Osman Can politik ahlak sorunuyla malul”
“Aydınlar cemaatten korkuyor”
ANKARA - Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı, Beypazarı Hakimi Orhan Gazi Ertekin, “siyasal pozisyonunu aşan bir iktidar istemesi nedeniyle orduya benzettiği cemaatin yargıyı ele geçirdiğini” vurgularken “Cemaatten yargı alınmalıdır” dedi. Milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılmasının “cemaatin etki alanını genişleteceğini, iktidar üzerindeki vesayetini arttıracağını” ifade eden Ertekin, “Cemaat partileşse Doğu Perinçek’ten az oy alır” görüşünü dile getirdi. Ertekin, bazı liberal aydınları “varını yoğunu AKP’ye yatırmış kumarbazlara” benzetti ve “cematten korktuklarını” söyledi.
YARSAV’a karşı kurulan ve referandumda “evet”i savunan Demokrat Yargı Derneği, HSYK seçimlerinden sonra karıştı ve eşbaşkanlardan Osman Can istifa etti. Diğer Eşbaşkan Orhan Gazi Ertekin “Yargı Meselesi Hallolundu!” kitabında HSYK seçimlerinde “Bakanlık aday göstersin eşeğe bile oy veririm” diyen hakim üzerinden “eşekli demokrasi”yi anlattı. Kendisini “ideolojik köken olarak sosyalist” olarak nitelendiren Ertekin’le sohbet ettik. Osman Can’la yollarının ayrılması, yargıya sert eleştiriler getirirken “yetmez ama evet”ten pişmanlık duyup duymadığı ve büyük davalarla ilgili sorularımızı yanıtladı. Yanıtları özetle şöyle:
Osman Can devri kapandı: Bizim için Osman Can devri çoktan kapanmıştır. Osman Can’a sefer görev emri verildi. Ben Osman Can’ın politik bir figür değil, mekanik bir figür olduğunu düşünüyorum. Osman’ın politikaya girmesi çok doğrudur. Çok derin düşünce ayrılıklarımız var, daha ötesinde politik ahlak sorunuyla malul olduğunu düşünüyorum. Ancak politikanın içinde olması bizim ve başkalarının da onu doğrudan denetleme imkanını yaratmıştır.
Pişmanlık yok: “Yetmez ama evet” için pişman değilim, gururluyum. Geçmişin muktedirlerinin bu sayede alaşağı edildiklerini ve ciddi bir çöküş yaşadıklarını düşünüyorum. Yeni muktedirler geldi, yenisinin de yıkılması gerek, sonra yenisinin de... Ama soru, “hayal kırıklıkları yaşadınız mı”ysa; evet. Referandum sonrası bir siyasal denetleme gerekiyordu. Bunda maalesef halkımız, Türkiye entellektüelleri, yargıçları sınıfta kaldı.
HSYK’de darbe: Referandumun 3 önemli konusu vardı. HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yaratılması ve darbecilerin yargılanması. İlk büyük sorun, HSYK seçimidir. HSYK’da darbe gerçekleşti. Bu darbenin aynı zamanda AKP’nin kendisine de yöneldiği bir yıl sonra anlaşıldı. Anayasa Mahkemesi için, ciddi bir hazırlık yürütülmedi. 12 Eylül iddianamesi, savcının 12 Eylül darbesinin bazı meşru sebeplerle ortaya çıktığına dair beyanlarıyla doludur. Savcıya şunu sormak gerekir, madem meşruydu niye dava açıyorsunuz? Referandumdaki üç temel beklenti de çökmüştür.
Hükümet yargıyı istiyor: Hükümet aradan geçen 2.5 yıldan sonra anayasada yeni bir yargı paketi hazırlamıştır. Anayasadaki yargı paketiyle, son 2- 2.5 yıldır yargıyı ele geçirdiğini zanneden hükümet, bugün yargıyı ele geçirmek istemektedir. Son, 2- 2.5 yıldır yargıyı Ak Parti’nin ele geçirdiğini söyleyen kesimler, bugün Ak Parti’nin yargıyı ele geçireceğini söylemektedirler. Bir yandan yargıyı ele geçirdiğini zanneden bir iktidar var, öte yandan yeniden ele geçirmek istiyor.
Cemaatten yargı alınmalıdır: Yargıyı yeniden halletmek isteyen Ak Parti’ye karşı yapılacak tek şey var; evet doğru söylüyorsun, itiraf ediyorsun ki, yargı senin elinde değil, bir başka grubun elinde. Hazırlanan tasarı, “yargı benim elimde değil, ama istiyorum” demektir. AKP’nin işaret ettiği politik nokta çok doğru, cemaat ele geçirmiştir, diyor. Bu siyasi tespiti CHP, MHP ve BDP’nin niye yapamadığını anlamıyorum. Elbette son metin olarak AKP’liler bunu getirirlerse avuçlarını yalarlar. Cemaatten yargı alınmalıdır. Bizi bu yargıdan birisinin kurtarması lazım. Ama bir başkasına vermemek için bizim mücadele etmemiz gerekir.
Cemaat-AKP kavgası: İktidarsanız, iktidar olmanın gerektirdiği farklı yerel çıkar gruplarına sahip olmanın getirdiği bir çatışmayı barındırmak zorundasınız. O çatışma, belli dönemlerde uzlaşmayla sonuçlanabilir, belli dönemlerde de artık çatışmanın uzlaşmaz karşıtlığa doğru gitmesi kaçınılmaz olur. Şu an oradalar. Öyle olmasaydı 7 Şubat’ı (MİT krizi) düşünemezdik. 7 Şubat’a kadar birbirlerine karşı itme çekme hareketleri oldu, birbirlerini yoklamaya çalıştılar, ama 7 Şubat’tan sonra artık bunun bir oyun olduğuna dair tezin gülünç olduğunu düşünüyorum. Yargıyı şu anda cemaat ele geçirdi, bunun için iktidar yargı tasarısı hazırlıyor. Bu tasarının politik gündemini destekliyoruz. HSYK, AYM, Danıştay ve Yargıtay politik bir müdaheleye tabi tutulmalıdır. Fakat madde içeriğine bakarsanız, son derece problemli ve gülünç. Aynen cematin yaptığını kendisi yapmak istiyor. Fakat madde içeriğini tartışmak için çok erken, bu bir pazarlık metnidir.
Cemaat ordu gibi: Cemaat siyasetin peşinde değil, iktidar peşinde. Partileşmiyor, akıllı aktör başkalarının hayat alanından beslenir. Yüzde 3-5’tir en fazla oyları. Doğu Perinçek’ten daha fazla oy alacaklarını tahmin etmiyorum. Cemaat bir sivil toplum örgütünden, hatta bir dindar hareketten çok bir tür devlet kilisesine, hem siyasetin içinde, hem dindarlığın devletleştirildiği bir politik konuma tekabül ediyor. Yaklaşımları bildiğiniz ordunun kendisidir. Ordu da kendi kapasitesini aşan bir siyasal işleve bürünmüştür. Bunlar da kendi siyasal pozisyonlarını aşan bir iktidar pozisyonu istiyorlar. Bugüne kadar iktidar siyasetin içinden çıkmamıştır. Bugün de siyasetin içinden çıkmaması için cemaat çalışmaktadır.
Gül-Gülen ile Erdoğan: İktidar veraseti sorunu var. Erdoğan’ın siyasi projeksiyonunda Abdullah Gül yoktur. Yargının Gül-Gülen grubu içinde olduğunu düşünüyorum. Daha önce bir tarihsel blok vardı; onun yerine Erdoğan, cemaat ve yargıdan oluşan yeni bir politik vasıtalar alanı ortaya çıktı. Bu alan, 2012 Şubat’ından itibaren bölündü. Bir tarafta Gül, Gülen grubu -çeşitli uluslararası gruplar, Avrupa ve ABD’nin de belli ölçüde desteği var- buna karşılık Erdoğan hareketi var. Çok kötü bir iktidar çatışması evresindeyiz.
Dokunulmazlık uyarısı: Milletvekili dokunulmazlığı ciddi bir sorun değildir. Siyasetçilerin de yargılanmasını istiyorsanız, cemaatin etki alanını iyice genişletmiş olursunuz, cemaat adına çalışmış olursunuz. Siyasetçiler daha çok yargılanır, cemaatin iktidar vesayeti daha da güçlenir. Maalesef özellikle CHP’li arkadaşlarımız siyasi aklı bir türlü öne çıkaramıyor.
Cemaatten korkuyorlar: Entelijansiya referandumla egemen siyasete terfi etti. Bugün üzerine tek bir şey söylemeden geçmiş despotizme lanet okumak veya AKP’ye tek bir itiraz seslendirmek için CHP’ye on lanet okumak! Son 20 yılın devlet ve iktidar analizi tamamen Kemalizm ve vesayet analizi üzerine kurulmuştur. Gerçekte bu eksik bir tariftir, Türk sağının devlet ve iktidar içindeki yerini eksik bırakır. Devlet ve iktidarı tanımlamak için, CHP’ye müracaat ettiğiniz kadar AKP’ye de müracaat etmeniz gerekir. Her ikisiyle de hesaplaşmayan bir analiz ciddiye alınabilecek içerikten ve nitelikten yoksundur. O arkadaşlarımız varını yoğunu, malını mülkünü AKP’ye yatırmış kumarbaz gibi geliyorlar bana. Büyük ihtimalle cemaatten korkuyorlar. Asıl korkuyorsak konuşmamız gerekir. Tehlike o zaman bertaraf edilebilir.
Yargı kontrol aracı: Hukukun, yargı alanının toplumsal kontrolün aracı olarak kullanılmaya başlandığını görüyoruz. Türkiye bir darbeler ülkesidir. Asker ve cuntalar masum değiller. Ama bunlarla hesaplaşmamızı engelleyen şey, artık bunların kendisi değildir; bu yargının ta kendisidir, bu iddianamelerin ta kendisidir. Bütün bu davalar farklı kesimlerin kontrolü için kurgulandığı için bir süre sonra yeni anayasayla beraber sürecin biteceğini düşünüyorum. Terörle Mücdale Yasası’ndan kaynaklanan sorunlar var. Dün Başbuğ’un aklıyla başkalarına uygulanıyordu, şimdi bizzat Başbuğ’un kendisine uygulanıyor. Başkalarının siyasi mücadelelerini terörizm diye görmeye devam edersen, senin siyasal eylemin de bir gün terörizm eylemi olarak adlandırılabilir. Buna rağmen biz Başbuğ’un hakkını savunuyoruz, iddianamesinin sorunlu olduğunu söylüyoruz.
Deniz Feneri sorusu: Deniz Feneri davası çok ilginçtir, şüphe uyandırmıştır. Her nasılsa HSYK işe başladıktan sonra Deniz Feneri dışındaki her kritik davanın hakimi ve savcısına dokundu, müdahele etti. Deniz Feneri’ne hiç müdahele etmedi. Bu dava ilerledi, arkasından hükümet devreye girdi ve arkasından başka şeyler oldu, savcılar hakkında soruştumalar falan, sonra süreç sekteye uğradı. Savcıların çok iyiniyetle ilerlediklerinden kuşkum yok ama acaba hükümetle HSYK arasında bir herhangi bir görüşme, bir anlaşma olmuş mudur? Soruyorum.
-------------------------------------------------------
Cumhuriyet gazetesinde 24 Şubat 2013 tarihinde kısaltılarak yayımlandı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)