25 Şubat 2013 Pazartesi

Bir acıda ayrımcılık öyküsü: Sırrı Sakık

Acıda bölücülük yapıyorlar...

Eşi öldüğünde mezar yeri vermek istemediler. Açtığı lokantayı saldırılar nedeniyle devretmek zorunda kaldı. Oğlu Cenk, ülkücüler tarafından bıçaklandı. Diğer oğlu Sedar’ın açtığı kuru temizlemeci kara propaganda nedeniyle battı. Sırrı Sakık, Sedar’ın intiharının ardından acısını paylaşmayan Meclis’e isyan ederken “ayrımcılık yapmayın” diyordu.


BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın 25 yaşındaki oğlu Sedar Sakık’ın intiharından sonra sosyal medyadaki nefret söylemi ve yaşadığı “acıda ayrımcılık” belleklerde. Sedar “üç ağaç” anlamına geliyor. Sırrı Sakık üç oğlundan birini, “üç ağacından” birini yitirdi. Sedar’ın intiharından sonra zaman zaman “bir dönemin sorumlusu olarak işaret ettiği” Tansu Çiller, Mehmet Ağar gibi isimler kendisini arayarak şaşırttı; bazen de isyan ettiği “ayrımcılık”lar yaşadı.
Geçtiğimiz günlerde TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın annesini yitirdiği haberi gelince kürsüden “heyet adına başsağlığı” diledi. Bunun üzerine Sırrı Sakık “Yaramı deştiniz. Ben sizden bir parçayım. Biz, bu arkadaşlarımız, grubumuz yakınlarımızı kaybettiğimizde neden aynı hassasiyeti göstermiyorsunuz. Herkese gösterdiğinizi Kürtlerden niye esirgiyorsunuz. Ayıptır, günahtır” diye isyan etti. AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş “Bırak Kürt edebiyatı yapmayı, Kürtçülük yapma” diye bağırdı. Sakık “İnsanlıktan pay almamışsınız” derken, AKP’li milletvekilleri “Edepsiz” diye laf attı. Sırrı Sakık’la Sedar’ı kaybettiği günden bu yana yaşadıklarını konuştuk.
 

Meclis’teki çıkışınız hangi birikimin sonucuydu?
- Acılarımızı bir türlü ortaklaştıramadık bu coğrafyada. Birkaç gün önce Meclis Başkanvekili Sadık Yakut’un babası vefat etmişti. Gruplar başsağlığı ve acılarını paylaşmak üzere söz aldılar. Meclis Başkanvekili, Meclis adına başsağlığı dileklerinde bulundu. Çok insani, böyle olması gerekir. Oktay Vural’ın annesi yaşamını yitirince yine mesajlar oldu. Parlamentodayız, birlikte her gün yüz yüze bakıyoruz, bizim grubumuzda da birçok arkadaşımızın annesi, babası, yakınlarını kaybettiği dönemler oldu, ne hikmetse bize bir tek başsağlığı mesajı olmaz. İsyanım bunaydı. Onları insanlığa davet ettiğimizde bulabildikleri tek sözcük var, toplumun hassasiyetleri açısından, bölücülük. Bunun neresi bölücülük? Aslında bölücülüğü bunların bu anlayışında aramak lazım. Bu acıyı diliyorum, umuyorum Allah hiç kimseye yaşatmasın. Her ölüm erkendir ama genç ölümler daha çok erken ölümlerdir. Bunlara dayanamadığım için serzenişte bulunduk. Ben evladımı yitirdikten sonra Meclis’e geldiğim gün parlamentoda onlarca milletvekili geldi acımızı paylaştılar, Meclis Başkanvekili bana selam verdi -ben divan üyesiyim- ama acımızı paylaşabilirlerdi, paylaşmadılar.

Meclis’te tüm partilerden taziye oldu mu? Sizi en çok şaşırtan telefonlar kimlerden geldi?
- Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM Başkanı aradı, geldiler, acılarımızı paylaştılar. Sayın Devlet Bahçeli Meclis’te geldi. Bir dönemin sorumlusu olarak hep işaret ettiğim Tansu Çiller, Mehmet Ağar’ın araması beni şaşırttı. Sadece parlamentoda değil, bu coğrafyada yaşanan bütün acıları paylaşabilmeliyiz. Ölen bir askerin de polisin de gerilla ailesinin de acılarını paylaşabilmeliyiz. Acıların arasına mesafe koymamalıyız. Acılarımızı paylaşanların sevgi yumağına teşekkür ediyorum. Irkçı, milliyetçi kesimlerin sosyal medyadaki dehşet verici mesajlarından utanıyorum. Ama hayatın sadece ırkçılardan ibaret olmadığını biliyoruz. Biz iki yerde taziye yaptık, Ankara’da ve Muş’ta. Beni en çok etkileyen Roboskili aileler oldu. 10 saatlik yolculuktan sonra geldiler, “Sedar’ı 35. evladımız olarak hissediyoruz” dediler. Ben o vahşeti gören biri olarak, hiç olmazsa Sedar’ın bedenini alıp götürebildim, onların çocuklarının bedenleriyle katırların bedenlerinin iç içe girdiği o tabloyu gördüm. Bizim acılarımız onlarınkinin yanında okyanusta bir damla gibi.

Siz şehit cenazeleri geldiğinde ne hissediyorsunuz? Taziyeye gidebiliyor musunuz?

- Ben birçok şehidin ailelerini arıyorum. Bu kadar sokağın tetiklendiği bir yerde ben Kocatepe Camisi’nde bir askerin cenazesine katılamam. Bizim Eşbaşkanımız Selahattin Demirtaş, Gaziantep olayından sonra cenazelere gitmek istedi. Sokağı o kadar çok tetiklediler ki, il ilçe binalarımız yerle bir edildi. Bu iklimde nasıl cenazeye gidebilirsiniz? Emin olun ölen askerin de polisin de gerilla ailesinin de acılarını yüreğimde hissediyorum. Kimine telefonla kavuşabiliyorum, kimi telefonlarımıza cevap vermiyor. Bu insanların bu savaşın mağduru olduklarına inanıyoruz. Bu savaşın mağdurları bu ülkenin yoksullarıdır. Gözyaşı, acılar bizi birleştirmiyorsa neyi paylaşabiliriz?

BDP’liler sık sık “Meclis’in zencileriyiz” der. Meclis’te ne tür ayrımcılıklara maruz kaldınız?

- Yüzlerce kez ayrımcı politikalarla karşı karşıya kaldık. Kan vermeye gittim, bir memur bana “siz kan vermekten mi, kan almaktan mı hoşlanırsınız” dedi. Bunu bütün gazeteciler duydu ama gazeteciler onun lehinde beyanda bulundular. Bu eğer bir başka milletvekiline yapılsaydı anında o memurun işine son verilirdi, neredeyse adamı terfi ettirdiler. Hakkâri milletvekilimiz, Cumhurbaşkanı ile bir yurtdışı seyahatine çıkacakmış, telefon gelmiş, annesi vefat etmiş, arayıp bildiriyor, gelemeyeceği için özür diliyor. Bir başsağlığı yok. Sizi yok hükmünde sayıyorlar. Birçok meclis başkanının yurtdışı seyahatlerine bizim grubumuz dahil edilmedi. Eşbaşkanlarımızın odalarına bakın ayrımcılığı görürsünüz. 
---------------------------------------
Cumhuriyet Gazetesi Pazar ekinde  23.12.2012 tarihinde yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder