25 Şubat 2013 Pazartesi

Orhan Gazi Ertekin: Aydınlar cemaatten korkuyor

Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Orhan Gazi Ertekin, Cumhuriyet'in sorularını yanıtladı

“Cemaatten yargı alınmalıdır”
“Cemaat ordu gibi”
“Dokunulmazlığın kalkması cemaatin işine gelir”
“Cemaat partileşse Doğu Perinçek’ten az oy alır”
“Bazı aydınlar varını yoğunu AKP’ye yatırmış kumarbaz gibi”
“Osman Can politik ahlak sorunuyla malul”
“Aydınlar cemaatten korkuyor”


ANKARA - Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı, Beypazarı Hakimi Orhan Gazi Ertekin, “siyasal pozisyonunu aşan bir iktidar istemesi nedeniyle orduya benzettiği cemaatin yargıyı ele geçirdiğini” vurgularken “Cemaatten yargı alınmalıdır” dedi. Milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılmasının “cemaatin etki alanını genişleteceğini, iktidar üzerindeki vesayetini arttıracağını” ifade eden Ertekin, “Cemaat partileşse Doğu Perinçek’ten az oy alır” görüşünü dile getirdi. Ertekin, bazı liberal aydınları “varını yoğunu AKP’ye yatırmış kumarbazlara” benzetti ve “cematten korktuklarını” söyledi.

YARSAV’a karşı kurulan ve referandumda “evet”i savunan Demokrat Yargı Derneği, HSYK seçimlerinden sonra karıştı ve eşbaşkanlardan Osman Can istifa etti. Diğer Eşbaşkan Orhan Gazi Ertekin “Yargı Meselesi Hallolundu!” kitabında HSYK seçimlerinde “Bakanlık aday göstersin eşeğe bile oy veririm” diyen hakim üzerinden “eşekli demokrasi”yi anlattı. Kendisini “ideolojik köken olarak sosyalist” olarak nitelendiren Ertekin’le sohbet ettik. Osman Can’la yollarının ayrılması, yargıya sert eleştiriler getirirken “yetmez ama evet”ten pişmanlık duyup duymadığı ve büyük davalarla ilgili sorularımızı yanıtladı. Yanıtları özetle şöyle:

Osman Can devri kapandı: Bizim için Osman Can devri çoktan kapanmıştır. Osman Can’a sefer görev emri verildi. Ben Osman Can’ın politik bir figür değil, mekanik bir figür olduğunu düşünüyorum. Osman’ın politikaya girmesi çok doğrudur. Çok derin düşünce ayrılıklarımız var, daha ötesinde politik ahlak sorunuyla malul olduğunu düşünüyorum. Ancak politikanın içinde olması bizim ve başkalarının da onu doğrudan denetleme imkanını yaratmıştır.

Pişmanlık yok: “Yetmez ama evet” için pişman değilim, gururluyum. Geçmişin muktedirlerinin bu sayede alaşağı edildiklerini ve ciddi bir çöküş yaşadıklarını düşünüyorum. Yeni muktedirler geldi, yenisinin de yıkılması gerek, sonra yenisinin de... Ama soru, “hayal kırıklıkları yaşadınız mı”ysa; evet. Referandum sonrası bir siyasal denetleme gerekiyordu. Bunda maalesef halkımız, Türkiye entellektüelleri, yargıçları sınıfta kaldı.

HSYK’de darbe: Referandumun 3 önemli konusu vardı. HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yaratılması ve darbecilerin yargılanması. İlk büyük sorun, HSYK seçimidir. HSYK’da darbe gerçekleşti. Bu darbenin aynı zamanda AKP’nin kendisine de yöneldiği bir yıl sonra anlaşıldı. Anayasa Mahkemesi için, ciddi bir hazırlık yürütülmedi. 12 Eylül iddianamesi, savcının 12 Eylül darbesinin bazı meşru sebeplerle ortaya çıktığına dair beyanlarıyla doludur. Savcıya şunu sormak gerekir, madem meşruydu niye dava açıyorsunuz? Referandumdaki üç temel beklenti de çökmüştür.

Hükümet yargıyı istiyor: Hükümet aradan geçen 2.5 yıldan sonra anayasada yeni bir yargı paketi hazırlamıştır. Anayasadaki yargı paketiyle, son 2- 2.5 yıldır yargıyı ele geçirdiğini zanneden hükümet, bugün yargıyı ele geçirmek istemektedir. Son, 2- 2.5 yıldır yargıyı Ak Parti’nin ele geçirdiğini söyleyen kesimler, bugün Ak Parti’nin yargıyı ele geçireceğini söylemektedirler. Bir yandan yargıyı ele geçirdiğini zanneden bir iktidar var, öte yandan yeniden ele geçirmek istiyor.

 Cemaatten yargı alınmalıdır: Yargıyı yeniden halletmek isteyen Ak Parti’ye karşı yapılacak tek şey var; evet doğru söylüyorsun, itiraf ediyorsun ki, yargı senin elinde değil, bir başka grubun elinde. Hazırlanan tasarı, “yargı benim elimde değil, ama istiyorum” demektir. AKP’nin işaret ettiği politik nokta çok doğru, cemaat ele geçirmiştir, diyor. Bu siyasi tespiti CHP, MHP ve BDP’nin niye yapamadığını anlamıyorum. Elbette son metin olarak AKP’liler bunu getirirlerse avuçlarını yalarlar. Cemaatten yargı alınmalıdır. Bizi bu yargıdan birisinin kurtarması lazım. Ama bir başkasına vermemek için bizim mücadele etmemiz gerekir.

Cemaat-AKP kavgası: İktidarsanız, iktidar olmanın gerektirdiği farklı yerel çıkar gruplarına sahip olmanın getirdiği bir çatışmayı barındırmak zorundasınız. O çatışma, belli dönemlerde uzlaşmayla sonuçlanabilir, belli dönemlerde de artık çatışmanın uzlaşmaz karşıtlığa doğru gitmesi kaçınılmaz olur. Şu an oradalar. Öyle olmasaydı 7 Şubat’ı (MİT krizi) düşünemezdik. 7 Şubat’a kadar birbirlerine karşı itme çekme hareketleri oldu, birbirlerini yoklamaya çalıştılar, ama 7 Şubat’tan sonra artık bunun bir oyun olduğuna dair tezin gülünç olduğunu düşünüyorum. Yargıyı şu anda cemaat ele geçirdi, bunun için iktidar yargı tasarısı hazırlıyor. Bu tasarının politik gündemini destekliyoruz. HSYK, AYM, Danıştay ve Yargıtay politik bir müdaheleye tabi tutulmalıdır. Fakat madde içeriğine bakarsanız, son derece problemli ve gülünç. Aynen cematin yaptığını kendisi yapmak istiyor. Fakat madde içeriğini tartışmak için çok erken, bu bir pazarlık metnidir.

Cemaat ordu gibi: Cemaat siyasetin peşinde değil, iktidar peşinde. Partileşmiyor, akıllı aktör başkalarının hayat alanından beslenir. Yüzde 3-5’tir en fazla oyları. Doğu Perinçek’ten daha fazla oy alacaklarını tahmin etmiyorum. Cemaat bir sivil toplum örgütünden, hatta bir dindar hareketten çok bir tür devlet kilisesine, hem siyasetin içinde, hem dindarlığın devletleştirildiği bir politik konuma tekabül ediyor. Yaklaşımları bildiğiniz ordunun kendisidir. Ordu da kendi kapasitesini aşan bir siyasal işleve bürünmüştür. Bunlar da kendi siyasal pozisyonlarını aşan bir iktidar pozisyonu istiyorlar. Bugüne kadar iktidar siyasetin içinden çıkmamıştır. Bugün de siyasetin içinden çıkmaması için cemaat çalışmaktadır.

Gül-Gülen ile Erdoğan: İktidar veraseti sorunu var. Erdoğan’ın siyasi projeksiyonunda Abdullah Gül yoktur. Yargının Gül-Gülen grubu içinde olduğunu düşünüyorum. Daha önce bir tarihsel blok vardı; onun yerine Erdoğan, cemaat ve yargıdan oluşan yeni bir politik vasıtalar alanı ortaya çıktı. Bu alan, 2012 Şubat’ından itibaren bölündü. Bir tarafta Gül, Gülen grubu -çeşitli uluslararası gruplar, Avrupa ve ABD’nin de belli ölçüde desteği var- buna karşılık Erdoğan hareketi var. Çok kötü bir iktidar çatışması evresindeyiz.

Dokunulmazlık uyarısı: Milletvekili dokunulmazlığı ciddi bir sorun değildir. Siyasetçilerin de yargılanmasını istiyorsanız, cemaatin etki alanını iyice genişletmiş olursunuz, cemaat adına çalışmış olursunuz. Siyasetçiler daha çok yargılanır, cemaatin iktidar vesayeti daha da güçlenir. Maalesef özellikle CHP’li arkadaşlarımız siyasi aklı bir türlü öne çıkaramıyor.

Cemaatten korkuyorlar: Entelijansiya referandumla egemen siyasete terfi etti. Bugün üzerine tek bir şey söylemeden geçmiş despotizme lanet okumak veya AKP’ye tek bir itiraz seslendirmek için CHP’ye on lanet okumak! Son 20 yılın devlet ve iktidar analizi tamamen Kemalizm ve vesayet analizi üzerine kurulmuştur. Gerçekte bu eksik bir tariftir, Türk sağının devlet ve iktidar içindeki yerini eksik bırakır. Devlet ve iktidarı tanımlamak için, CHP’ye müracaat ettiğiniz kadar AKP’ye de müracaat etmeniz gerekir. Her ikisiyle de hesaplaşmayan bir analiz ciddiye alınabilecek içerikten ve nitelikten yoksundur. O arkadaşlarımız varını yoğunu, malını mülkünü AKP’ye yatırmış kumarbaz gibi geliyorlar bana. Büyük ihtimalle cemaatten korkuyorlar. Asıl korkuyorsak konuşmamız gerekir. Tehlike o zaman bertaraf edilebilir.

Yargı kontrol aracı: Hukukun, yargı alanının toplumsal kontrolün aracı olarak kullanılmaya başlandığını görüyoruz. Türkiye bir darbeler ülkesidir. Asker ve cuntalar masum değiller. Ama bunlarla hesaplaşmamızı engelleyen şey, artık bunların kendisi değildir; bu yargının ta kendisidir, bu iddianamelerin ta kendisidir. Bütün bu davalar farklı kesimlerin kontrolü için kurgulandığı için bir süre sonra yeni anayasayla beraber sürecin biteceğini düşünüyorum. Terörle Mücdale Yasası’ndan kaynaklanan sorunlar var. Dün Başbuğ’un aklıyla başkalarına uygulanıyordu, şimdi bizzat Başbuğ’un kendisine uygulanıyor. Başkalarının siyasi mücadelelerini terörizm diye görmeye devam edersen, senin siyasal eylemin de bir gün terörizm eylemi olarak adlandırılabilir. Buna rağmen biz Başbuğ’un hakkını savunuyoruz, iddianamesinin sorunlu olduğunu söylüyoruz.

Deniz Feneri sorusu: Deniz Feneri davası çok ilginçtir, şüphe uyandırmıştır. Her nasılsa HSYK işe başladıktan sonra Deniz Feneri dışındaki her kritik davanın hakimi ve savcısına dokundu, müdahele etti. Deniz Feneri’ne hiç müdahele etmedi. Bu dava ilerledi, arkasından hükümet devreye girdi ve arkasından başka şeyler oldu, savcılar hakkında soruştumalar falan, sonra süreç sekteye uğradı. Savcıların çok iyiniyetle ilerlediklerinden kuşkum yok ama acaba hükümetle HSYK arasında bir herhangi bir görüşme, bir anlaşma olmuş mudur? Soruyorum.

-------------------------------------------------------
Cumhuriyet gazetesinde 24 Şubat 2013 tarihinde kısaltılarak yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder